SON DAKİKA
Sertif PARLAK

Seçim Sonuçları ve Anadolu İrfanı - 3

Seçim Sonuçları ve Anadolu İrfanı - 3
A- A+

DEVLET katında veya iktidar partisi üyesi olarak görev yapanlar, kimi bakanlıkların merdivenlerinden kibirle çıkanlar, ütülü pantolonlarından fiske ile toz alanlar, kendini hakikatin merkezi düşünüp dünyanın kendileri etrafında döndüğüne inananlara bir misâl olsun diye, tarihinden bazı kısa hülâsaları sunalım…

Son padişahlar bile Cuma namazına giderken, “talebe-i ulûm”dan (medrese öğrencilerinden) bir grup, “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” diye bağırıyorlar.

Ders kitaplarında “diktatör” ilân ettiğimiz padişahların en büyüklerinden, en cihangirlerinden, en zorlularından biri, “Hâkimü’l-Haremeyn” unvanı karşısında ürperiyor, dayanamıyor, kendisini secdeye atıyor, sonra melül mahzun doğruluyor ve hutbedeki hatibe, “Hâkimü’l-Haremeyn değil, Hadimü’l-Haremeyn” (Mekke ve Medine’nin hizmetkârı) diyerek kendi kendini Harem-i Şerif’in hizmetkârı ilân ediyor. 

Hazreti Ömer, şahsî gelirinden bir kısmıyla bir adam tutmuş, saçlarına ak düşene kadar bu adama her sabah sistemli şekilde, “Ya Ömer, ölümü unutma, mahşeri unutma!” diye bağırtmış, ahiretle arasına bu cümleyi köprü yapmıştı. Adaleti ile yalnız Müslümanları değil, Hıristiyan dünyasına bile tesir eden Büyük Halife Hazreti Ömer’in, bu tutumuyla Osmanlı padişahlarının Allah’a teslim oluşlarına örnek olması ne muazzamdır. Binaenaleyh Osmanlı padişahları, hiçbir zaman “mutlak” olduklarını kabul etmemişler, ettirmeye de çalışmamışlardır. Aksine ulemaya tâbi olmuşlar, büyük hesap gününü her zaman göz önünde bulundurmuşlar, bunu bir an olsun unutma korkusu yaşamışlardır.

Allah’ı bilen, Allah’a hesap vereceğine inanan kişi, hiç kuşkusuz, yaptığı her hareketin uhrevî ve dünyevî sorumluluklar getireceğine de inanır; böyle birinin diktatör, baskıcı, hırsız, sorumsuz, asıp kesen biri olması mümkün müdür? Kanunî Sultan Süleyman’ın, aldığı tüm fetvaları bir sandıkta muhafaza ettiği ve zaman zaman sandığı göstererek, “Dinimiz müsaade etseydi bu sandıkla birlikte gömülmeyi vasiyet ederdim” dediği rivayet edilir. Ölünce, Şeyhülislâm nezaretinde sandık açılır. Verdiği fetvaları gören Şeyhülislâm’ın gözleri yaşarır, büyük mesuliyetin ağırlığını bir kere daha yüreğinde duyar ve “Ah Süleyman! Sen kendini kurtardın, biz kendimizi nasıl kurtaracağız?” demiştir. Keza Kanunî’nin babası Yavuz Sultan Selim, hocası İbni Kemâl’in atının ayağından sıçrayan çamura bulanmış kaftanı ölümüne kadar muhafaza ettirmiş, ölünce sandukasının üstüne örtülmesini vasiyet etmiştir. Ve bu vasiyet aynen yerine getirilmiştir.

Maneviyata ve ehline bu derece önem veren, Allah korkusunu bu derece içinde duyan, hesap gününü bu kadar canlı olarak hafızasında tutan, ölüme her an hazır bulunmaya bu kadar dikkat eden insanlar hakkında “diktatör” tanımlaması ne kadar akla yatkındır?

Padişahlar arasında zaman zaman hukuk dışına çıkanlar elbette olmuştur ancak bu çok nadirdir. Genel olarak Osmanlı padişahları hukuka bağlıydılar. Padişahların hukuka bağlılıklarını gösteren örneklerden, Kanunî Sultan Süleyman devrine ait bir örnek üstünde duralım…

Kâğıthane’deki mesire yerlerine su getirmek isteyen Kanunî, bu işe Nikola isimli mimarı tayin eder ve işi sıkı tutmasını, acele etmesini ister. Fakat bir sene kadar sonra tekrar mesire yerine gidince, hiçbir faaliyet olmadığını görüp çok kızar. Sadrazam’a döner, “Bu ne menem iştir ki buyruğumuz yerine gelmemiştir. Tiz Nikola’yı bulup huzura getir!” der. Sadrazam gayet sakin bir tavırla cevap verir: “Nikola hapishanededir Hünkârım.”

Padişah, “Bu da ne demek oluyor?” der gibi Sadrazam’ın yüzüne bakakalınca, Sadrazam olayı açıklar: “Buralarda hükümetten izinsiz kazı yaptığını haber virduklerinden yakalatup hapse atturdum.” Padişah’ın şaşkınlığına bu kez kızgınlık da eklenir: “Bu ne cüret! Buyruğumuz nasıl çiğnenir?”

Sadrazam ise gayet sakindir: “Hâşâ, maksat buyruk çiğnemek değildur. Hünkâr sizsiniz, velâkin Devlet-i Âliye’nin sadrazamı biziz; icra bizden sorulur. Padişahlarun bu işlere karışması töre değildur! Bunu değiştireceksenuz, buyurun, mühr-i humâyunu alın!” 

Ve Kanunî, muhtemelen çok kızmakla birlikte, hukukî geleneklere teslim olur, hiç sesini çıkarmaz. Cumhurbaşkanımızın etrafındakilerin, Devlet’in yüce (!) katlarındaki görevlilerin, kimi devletlûların kulakları çınlasın!

Görevlerini bihakkın ifa edenleri tenzih ederek söylüyorum, yanlarına varmak bile törenle, teşrifatla olabiliyor. Devlet’in gücünü kendilerine siper yapanlara ve oturdukları koltukları başları üzerinde gezdiren zavallılara ne denilebilir? Ya kıymeti kendinden menkul makamın kapılarını halka kapatan devletlûlar? Bu liste uzayıp gider…

(Devam edecek…)

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar