SON DAKİKA
Reklam
Reklam
Asuman Sarıtaç

YAŞANAN FELAKETLERİN HİÇ Mİ SORUMLUSU YOK?

YAŞANAN FELAKETLERİN HİÇ Mİ SORUMLUSU YOK?
A- A+
Reklam

Asuman Sarıtaç 
Maldia Ortak Akıl ve İrade Derneği Kurucu Başkanı

Bir ülkenin en derin felaketi nedir, bilir misiniz?

Ne büyük bir deprem, ne çıkarılan yangınlar, ne ekonomik kriz, ne de bir salgın… Gerçek felaket, yaşanan tüm bu acıların ardından hiç kimsenin sorumluluk almaması, akabinde ise halkın susmasıdır.

Milletçe her yeni güne yeni bir skandalla, yeni bir acıyla uyanıyoruz.

Yanarak kavrulan ormanlar, çeşit çeşit yolsuzluklar, nüfusumuzla yarışan sığınmacılar, geçim sıkıntısıyla kıvranan milyonlar, trafikte birbirini öldüren insanlar, çöken sağlık sistemi, kırk beş kişilik sınıflarda eğitim almaya çalışan çocuklar, can güvenliği olmayan sokaklar, sevinçle askere gönderdiği evladının tabutuyla baş başa bırakılan analar, katledilen kadınlar…Liste uzayıp gidiyor.

Üstelik tüm bu felaketlerin ortasında hep aynı manzara:

Sıfır istifa, bolca bahane, sonsuz gündem değişikliği…

Bu ülkede bir makam sahibi olmak demek, dokunulmazlık zırhı giymek demek olmuş. Ne kadar büyük bir ihmale imza atarsanız atın, koltuğunuzu terk etmiyorsunuz. Üstüne bir de mağdur rolü oynayabiliyorsunuz. 
Çünkü bizde “halktan özür dilemek” yerine, halkı suçlamak gelenek haline gelmiş.

Oysa gerçek demokrasilerde, bir yöneticinin görevi sadece krizleri yönetmek değil, o krizi doğuracak ihmalleri önlemektir.
Başarısızlık durumunda ise o görevi onurlu bir şekilde bırakmayı bilmektir.

Bu kesinlikle zayıflık değil; ahlaki bir duruştur. Halkına duyduğu saygının, sorumluluk duygusunun bir ifadesidir.
Ama bizde o kelime, yani “istifa”, neredeyse yasaklı. 
Adını anan bile “hain” ilan ediliyor. Oysa bazen en büyük vatanseverlik, yanlışta ısrar etmemektir.

Peki ya halk?

Asıl büyük sorumluluk belki de bizde.

Gündemler öyle hızla değişiyor ki, dünün felaketini hatırlayan kalmıyor. 
Bugün bir skandal patlıyor, yarın bir spor karşılaşması ekranlardan evlerimize akıyor, ertesi gün bir magazin figürünün özel hayatı zihinlerimize pompalanıyor…
Gözler sürekli başka yöne çevriliyor. 
Bakın bu bir strateji. 
Halkı sürekli “uyarıcılarla” oyalamak, unutturmak… Çünkü halk unutursa, hesap soran da olmaz.

Kırk, elli kişilik basın toplantılarında aynı ezber cümleler dönüp duruyor;
“Gereken yapılıyor, süreç takip ediliyor, sorumlular araştırılıyor…” 
Ama sonuç? 
Sıfır sorumlu, sıfır bedel. 
Peki ya hayatını kaybedenler, işini kaybedenler, geleceğini kaybedenler, evladını kaybedenler?

Her gün biraz daha tükeniyor, tüketiliyoruz. Ama asıl kaybettiğimiz şey, alıştığımız bu suskunluk. Galiba en büyük yıkım sorgulamayan bir toplumun çöküşüdür. Ve bu çöküş, inanın geri dönüşü olmayan felaketlere yol açar bir gün.

Sistemin kurgusu: Sorumluluk yok, sadakat var.

Bugün birçok yönetici, liyakatiyle değil sadakatiyle o koltuklarda. Bilgiyle değil bağlılıkla yükseliyor insanlar. Hal böyle olunca, başarısızlığın bedeli ödenmiyor, çünkü başarıyı da kimse talep etmiyor. Kendi içine kapalı bir sistemde, hesap vermek yerine alkış almak esas olmuş.
Ve maalesef bizler de bu sessizliğe ortak oldukça, o alkışlara figüranlık ediyoruz.

Peki, ne yapmamız gerekiyor?

Her şeyden önce, unutmayı reddetmeliyiz. Gündemleri değil, gerçekleri takip etmeliyiz. Sorumluların peşine düşmeli, hesap sormalı, sorumluluk almayana bir daha görev vermemeli, güvenmemeliyiz.
Çünkü değişim, sadece seçim sandıklarında değil, zihniyetle de başlar. Halkın zihni değişmeden, sandıkta da bir şey değişmez, değişemez.

Son söz olarak diyorum ki;

Vicdanın istifa ettiği bir ülkede, yöneticilerin koltukta kalması zaten bir detaydır.
Ama biz vicdanı geri çağırmak zorundayız. Çünkü bu ülke bizim. Çocuklarımız bu ülkede, bu şehirlerde büyüyecek.

Onların geleceği için bugün susan değil, konuşan olmak zorundayız.

Yoksa sadece istifa etmeyen yöneticileri değil, sorgulamayan bir toplumu da tarih asla affetmeyecek.

 

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Asuman Sarıtaç yazıları

Çok okunanlar