SON DAKİKA
Sertif PARLAK

Asrın Firavunu: Trump

Asrın Firavunu: Trump
A- A+

İNSANLIK tarihinin gördüğü en büyük soykırımı/vahşeti olan ve genelde Filistin, özelde Gazze’deki katliamın ikinci sene-i devriyesinden sonra 09 Ekim 2025 tarihinde insanî değerlere hürmetkâr ve insaf ölçüsüne sahip haber ajanslarında ve haber sitelerinde bihakkın şu haber kaleme alındı: 

“İki senedir amansız bir direnişle Siyonist rejime karşı koyan Hamas, geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Trump tarafından masaya konulan 20 maddelik antlaşmaya şerh düşerek onay verdi. Kendisine sunulan antlaşma ile uluslararası meşruiyetini güçlendiren Hamas aynı zamanda antlaşmayı revize ederek esir takası ve teknokrat hükümeti gibi başlıklara onay verip silah teslimi ve dış güçlerin Gazze üzerinde kontrolünü tartışma dışında bırakarak antlaşma için yeni bir zemin inşâ etti.” 

Hamas’ın bu adımı ile ABD ve işgal rejimi, beklemedikleri bir konuma düşmüş oldular… 

Yazımızın başlığına bakınca Firavun’la olan alakasını merak edenleri fazla meraklandırmadan arz edeyim…

Yaklaşık iki yıldır Siyonistlerin barbarlığı, vahşeti tüm dünyayla birlikte doğal olarak bizim de yoğun biçimde gündemimizde. Aynı bağlamda İsrail isimli çeteye malî, askerî, siyâsî destek veren, propaganda güçleriyle, medya araçlarıyla Siyonist katil sürüsünün tüm bu cürümlerini kolaylaştıran, destekleyen, teşvik eden güya çok medeni, gelişmiş, ilerlemiş Batı’nın zalimliğini, canavarlaşmasını konuşuyoruz. Daha da konuşmaya devam edeceğiz elbette. Müsaadelerinizle bir zalim, güce tapan, mazlumların katili İsrail’in hamisi, insan hayatını kâr-zarar hesabıyla ölçen/gören bir şovmenin marifetlerini(!) görelim.

Bu tespitler, ABD Başkanı’nın kibirli hâllerini bilenlerin yapabileceği tespitlerdendir
 

Söze “Bismillah” deyip bir münevverin kaleminden giriş yapalım. Üstad Selahaddin E. Çakırgil’in 13 Ekim 2025 tarihli Star gazetesindeki yazısının giriş paragrafı aynen şöyle: 

“Bugün, Trump Kahire’de olacak ve ‘ateş-kes’in ‘kalıcı bir barış’a dönüşmesi için, resmî bir ziyaretin çok ötesinde, Müslüman ülkelerinin liderlerini, muhtemelen bir kez daha karşısına dizip, dilinden düşürmediği ‘harika’ sözünü tekrarlayarak bir ‘harika’ daha sergileyecek. Ancak unutmamak gerekir ki, her anlaşma, taraflardan birini maslahat ve hayatiyet gücüne ağır gelmeye başladığında, o anlaşma metinleri, yırtılıp atılmak içindir de. Hele de Trump gibi gücetapar ve maslahatperest- pragmatist tiplerin sözlerini her an değiştirebilecekleri dünyaca malûm olduğundan, o gibilerin sözlerine sâdık olacaklarından fazla bir beklenti içinde olmamak gerekir. Trump, her zaman yaptığı ve yapmayı sevdiği şekilde, bu Kahire buluşmasında da, iki üçü hariç, diğer Müslüman olan 20 kadar ülkenin en üst yöneticilerinin davetli olduğu törende, yine en üstün ‘tek dünya lideri’ havası vermeye çalışırken, müzakerelerin ‘yuvarlak masa’ geleneğine göre düzenlenmesine dikkat edilmelidir. Aksi takdirde Trump, Kahire’de yeni bir ‘Firavunvarî Güç Gösterisi’ne çağrılan bölgedeki Müslüman liderlerini ve dolayısıyla toplumlarını yöneten bir Haçlı Kralı edâsı takınacaktır. Bu durum gerçekleşirse, o zaman da bütün devletlerin diplomatik ve uluslararası hukuk ölçülerine göre eşit oldukları iddiasının içi boş ve kof bir faraziyeden ibaret olduğu yeniden sergilenmiş olur dünya kamuoyuna. …” 

Bu tespitler, kehânet değil, ABD Başkanı’nın kibirli hâllerini bilenlerin yapabileceği tespitlerdendir. Üstadın toplantıdan önce tecrübesine ve muhatabının hâllerinden dolayı, olacakları/ olabilecekleri, tasavvur ettiklerinden fazlasını yapan çağımızın Firavunu, arkasına Batı’nın Evanjelik aşığı sünepe ve Holokost sanıkları devletlerin(!) başkanlarını da alarak, barışın mimarı olduğunu(!), savaşları nasıl bitirdiğini(!) uzun uzadıya anlattı. Sarı kovboyun ruh hâli ve Firavunvarî davranışları, psikologlara, niyet okuyucularına, fal bakıcılarına ve özellikle basının gerek magazin, gerekse yorumcularına malzeme sundu. Bu “Firavunî asri”nin herzelerini hep duyacağız. Kibrini putlaştıran ABD başkanlarından başka bir şey beklemek olmaz. Onlar vahşi kapitalizmin kovboylarıdır. 

Bu hususla alakalı söylenecek söz: Cenâb-ı Allah yüce kitabında defalarca kibirden bahsetmiş ve şöyle buyurmuştur: “İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez.”(Lokman, 18) 

Dinimize göre büyüklük ve ululuk ancak Allah Teâlâ’ya mahsustur. Kim Allah’a karşı büyüklükte münazaaya girerse, Allah ona azabını tattırır. Allah, kibirlik taslayan insanların kalbinden sevgi, merhamet ve şefkat gibi duyguları almıştır. Çünkü onların kalbinde zorbalık, kendisinden başkasını düşünmeme, herkese yüksekten bakma, nefret gibi duygular bulunmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm, Şeytan, Nemrut, Firavun ve Karun gibi şahıslardan bahsederken görüyoruz ki hepsi kibirliliklerinden dolayı Peygamberlerine karşı gelmişler ve hepsi de bu yüzden helâk olmuşlardır. 

Firavun’un torunu ABD Başkanı: “Bu barış, bizim silahlarımız sayesinde gerçekleşti”

Devam edelim… Firavun’un torunu ABD Başkanı, Mısır’a gitmeden önce Siyonist İsrail rejiminin Knesset’ine giderek, asıl söyleyeceklerini orada söyledi. Sadece kendisini değil, Ortadoğu meselelerinde “özel temsilci” sıfatıyla vazifelendirdiği Yahudi damadını da, din değiştirip Yahudi olduğunu bilhassa vurguladığı kızını ve keza Netanyahu’yu da defalarca ve dakikalarca alkışlattı. Ve konuşurken, her durumda, İsrail’in sonuna kadar yanında olacaklarını teyit etti, “malûmu ilâm” eyledi. Tesis ettiğini ileri sürdüğü “barış”ın, İsrail rejimine verdiği güçlü silahlar sâyesinde gerçekleştiğini de söyledi. Hatta, adını kendisinin bile bilmediği silahları, “BB” dediği Netanyahu’nun her istediğinde hemen gönderdiğini, İran’a da gerekli dersin verildiğini, onların nükleer bilim adamlarını öldürdüklerini, eğer öyle olmasaydı, İran’ın iki ay sonra nükleer silah sahibi güçlü bir ülke durumuna geleceğini hatırlattı. Ve “Bu barış, bizim silahlarımız sayesinde gerçekleşti” demeyi de ihmal etmedi. Yani aklınca, Müslüman dünyasına ve başkalarına da gözdağı verirken, zımnen, Filistin halkının da, “sonsuz” dediği “barış projesi” entrikasıyla “sonsuz bir esaret”e düşürüldüğünü iddia etmiş oldu. Gazeteci kardeşim Hasan Hüseyin Öz’ün ifadesiyle: “… İsrail, yalnızca bölgesel bir çatışmanın değil, modern kapitalizmin yapısal krizinin adıdır. Bugün yaşananlar yeni değil fakat ilk kez bu kadar çıplak biçimde gözler önünde. Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımla birlikte, Siyonist İsrail’in vicdanı, hafızayı, hakikati ve insanlığın yüzyıllardır ürettiği her türlü iyiyi yerle bir ettiği, inkârı na-kâbil bir hakikat olarak görüldü. Soykırımı gizlemeye ayarlanmış küresel propaganda makinesi yetmiyor artık. Onun için emperyalist devletler ‘barış’ söylemine bu kadar tutunuyorlar. İsrail’i var eden yapı, sadece askerî veya siyâsî değil, finans kapitalin küresel tahakkümüne dayanan bir yapıdır.” (Hasan Hüseyin Öz, Star Gazetesi, 16 Ekim 2025)

Gelin, günümüzde ABD ve taşeronu İsrail’in yaptıklarına açıklık getirelim… Kur’ân’ı Kerîm’in emri ne diyor?

“Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: ‘Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır’da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terk etmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?’ (Firavun) Dedi ki: ‘Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız…’”(A’raf, 127)

Genelde Filistin, özelde Gazze’de yapılan soykırım, özellikle çocukların ve kadınların katledilmesi, yukarıdaki âyet-i kerîmin buyurduğu gibi olmamış mıdır? 

Yahudilerin söz konusu ahlâkî ve hukukî itibarı yerle bir oldu
 

İsterseniz kısaca biraz meselenin özetini yapalım: Doğru veya yanlış, eksik ya da fazla, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanların Yahudilere soykırım uyguladığı söylemiyle/ kabulüyle Yahudiler dünya milletleri nezdinde ahlâkî ve hukukî bir üstünlük kazanmışlardı. Holokost, önce bir mecaza (yakarak kurban edilen anlamında Hz. İbrahim’e) bağlanmış, buna dayalı olarak yeni bir edebiyat oluşturulmuştu. Zamanla bir nevi endüstrileştirilerek hep kazanan bir aparata dönüşmüştü. Artık Yahudiler hakkında tek kelime kötü söz söylemek mümkün değildi çünkü Yahudiler “antisemitizm” isimli bir koruma kalkanına sahiptiler. Bu durum neredeyse 80 yıl sürdü. İşin esasına bakılırsa, Müslümanlara İlâhî bir “mesaj” olarak, Kur’ân-ı Kerîm’in şu ayet mealleri, gerçeklerin bütün sır perdelerini gözlerimizin önüne indirmektedir: Bakara suresinin 51’inci ayeti: “Dinlerine uymadıkça Yahudiler ve Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar.” Maide suresinin 51’inci ayeti: “Ey iman edenler, Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar ancak biri birlerine dostturlar. İçinizden kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardan sayılır. Allah zalimleri doğru yola çıkarmaz.”

İsrail-Batı dostluğunun tarihî arka planına yakından bakalım… Batı’nın  “diyet borcu”nu ödemek yanında, Filistin’de Müslümanlara nazaran yukarıdaki paragraftaki ayetlerde de dile getirildiği gibi,   Hıristiyan devletlerin Filistin’de kurulacak bir Musevi Yahudi devletinin kendilerine Müslüman devletlere nazaran daha iyi bir dost olacağından, böyle bir devletin kurulmasının Ortadoğu’da Batı-Amerikan Kapitalist Emperyalizmi’ne daha iyi hizmet edeceğinden,  kurulacak Yahudi devletinin bölgede sürekli “koloniyal jandarması- polis devleti” yapılanmasında ona her halükârda destek vermişler ve bunu da aşağıda göreceğimiz üzere itiraf ettikleri hâlde günümüz itibariyle de her halükârda savunur göründükleri demokrasinin getirilmesi, insan hak ve hürriyetlerine riayet ve adaletin sağlanmasına aykırı olarak da vermeye devam etmektedirler. Yetmiş yedi seneden beri devam eden İsrail zulmü, nihayet gün geldi 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın yaptığı “Aksa Tufanı” isimli operasyonuna müteakip Netanyahu liderliğindeki İsrail’in Gazzelilere karşı uyguladığı zulüm, katliam ve soykırımdan sonra, Yahudilerin söz konusu ahlâkî ve hukukî itibarı yerle bir oldu. Mesele orada da kalmadı, Siyonist (Evanjelist) ABD başkanları sayesinde, (İsrail ne yapıyorsa ABD’yi arkasına alarak yapıyordu, kendi başına gece tuvalete gidemeyecek kadar korkaktı çünkü) çocukları, kadınları, korumasız insanları öldürmeye, soykırım yaparak insanlık suçu işlemeye devam etmesiyle ve Batı’nın da bu ikilinin ardından sıraya dizilmesiyle, yani İsrail’in tüm yapıp-etmelerini onaylamış olmaklıklarıyla bu kez pek de âyanın yabancı olmadığı  Batı’nın 1789 Fransız Devrimi’nden bu yana oluşturup biriktirdiği ve dünyaya da dayattığı medeniyet, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, halkların/ milletlerin kendi kaderini tayin hakkı gibi evrensel değerleri de ifsat ve iptal ettiler. O çok satan romanlar, büyük bütçeli, sansasyonel Hollywood filmleri, insanlık ve bilim tarihi üzerine geliştirilen iddialı teoremler, felsefî dokümanlar hepsi ama hepsi 7 Ekim’den bugüne Gazzeli mücahitlerin direnmesiyle yok hükmüne düştüler. “Allah sabredenlerin yanındadır.” (El-Bakara, 249) Şimdi yapılanlara bakalım…

İsrail’in savaş suçları ve soykırımına açık açık destek verdiler

İsrail’in havadan, karadan ve denizden savaş hukukuna aykırı olarak hastane, okul, cami, kilise ve mülteci kampı demeden ve üstelik de aynı hukuk gereği yasaklanmış silahları da kullanarak (kimyasal ve biyolojik silahlar) her yeri bombardımanlarıyla ölenlerin, enkaz altındakilerin “teröristlerden ziyade” denilerek en başka çocukların ve ardından kadınların daha çok ölmesi ve bunların bütün medya organlarına ve özellikle de televizyon ekranlarına canlı görüntülü olarak yansıyan çığlıkları, yığın yığın cesetleri karşısında vicdanlar dayanılacak gibi olmamıştır. Özellikle ve öncelikle de dünya kamuoyunun vicdanını derinden yaralayan bunlar, bir kısım devletlerin, hükümetlerin ve bunların idarecilerinin vicdanlarını hiç yaralamamış, üstelik de “İsrail kendisinin varlığını ve güvenliğini sağlamak için bunları yapıyor” söylemleriyle de İsrail’in bu savaş suçları ve soykırımına kendileri de açık açık destek vermişlerdir. Bu devletler ve hükümetlerin en başında gelenleri, Batı-Amerika Kapitalist Hıristiyan dünyası devletleri ve hükümetleri olmuştur. Üstelik de öncülüğünü kendilerinin yaptıkları ve diğer dünya devletleri ve hükümetlerine kabul ettirdikleri hâlde savaş hukuku ve soykırımı önleme anlaşmalarına aykırı bu hâlleriyle de yaşadıkları “çifte standartları”nı bir kere daha göstermişlerdir. İşlenen vahşetleri İsrail dışında herhangi bir devlet veya hükümet yapsa idi, ona karşı aslan kesilirler, önlemek için her yola başvururlardı. 

Uzun yıllardır abluka altında kalan ve işgal devletinin her türlü baskı, zulüm ve saldırısına maruz kalan Gazze’den başlatılan operasyon, tüm dünyanın gündemini bir anda değiştirdi. Küresel ve bölgesel aktörlerin pozisyonlarının net bir şekilde görüldüğü bu süreçte, özellikle Batılı kurumsallaşmış demokrasilerin yöneticilerinin meseleyi ele alırken gösterdikleri ikiyüzlü yaklaşım, Filistin’in niçin her daim ikincil muameleye maruz kaldığının bir özetiydi. Ayrıca İsrail’in, ABD ve İngiltere gibi ana akım Batılı güçlerden mütemadiyen aldığı destekle uluslararası siyasette oluşturduğu istisnai durumun endişe verici boyutları bütün cihanın gözleri önündedir. Alla (cc) her şeye kadirdir. 

Bütün vahşete rağmen olanlara bakalım… Gazze direnişine, Batıcı kümenin veya idraki dağınık büyük melez kümenin öncülleriyle değil, ıslah, inşâ ve ihya çizgisinin Kur’ân temelli ölçüleriyle bakmalı, ilgili haber ve yorumları da Kur’ân ve zamanı aşkın Sünnet uygulamalarının sahih ölçüleriyle oluşan süzgeçle eleyerek değerlendirmeliyiz. 

Kur’ân’ın ilk muhatabı, Rabbimizin yarattığı insan fıtratıdır. Bu nedenle de vahiy birçok yerde nas’a hitap eder, “Ey insanlar!” diyerek dikkat çeker. Ve insanlara da Müslümanlara da “Arza salih kullarım varis olacaktır” (Enbiyâ, 105) müjdesini aşılar. Dolayısıyla da İslâmî uyanış ve davet mücadelesi bu vahyi gerçeklik içinde açlık ve korku ile canlardan, mallardan, ekinlerden eksiltme imtihanı ile karşı karşıya kalsa bile sabır direnişinden ve geleceğe dönük ümit mücadelesinden vazgeçmeyen muslih öncülerle başlar.

İslâmî mücadele örnekliğinden alacağımız dersler

Netice itibariyle mümin gönüllerde ve ehli-dil olan münevverin ortak kanaati şudur: Gazze’de sünnetullahı ve dolayısıyla merhaleci mücadeleyi gözeterek ortaya çıkan bu İslâmî mücadele örnekliğinden alacağımız dersleri de şöyle sıralayabiliriz: 

1) Sahih bir imanın ancak salih amellerle var olabileceği ortaya kondu. 2) Salih amel derleme çabalarla değil “Hakk’a ve adalete yönelen” bir ümmet nüvesi olabilme azmi ve sürekliliğiyle ortaya çıkabilir. 3) 7 Ekim Operasyonu bir macera değil, sünnetullah çizgisinde mayalanan bir kitleleşme sürecinin sonucudur. 4) Tüm yıkım ve kitlesel kırıma rağmen Kuzey Gazze’yi hâlâ terk etmeyen yüzbinlerce Filistinli Müslüman halk kitleleşmenin hem fikirde hem amelde ne kadar köklü bir sürece dayandığını göstermektedir. 5) Doktorundan itfaiyecisine kadar görevlilerin ölüm riskinin büyüklüğüne rağmen görev mahallerini terk etmemeler, muharip el-Kassam’daki kararlılık ve adanmışlığın sivil alanda da temin edildiğini göstermektedir. 6) Tüm bu örgütlenme ve direniş gücü başkalarından değil sadece Allah’tan yardım dileme özgünlüğü içinde yapılmıştır… 

Söz Kur’ân’ın… Muhammed sûresi, 7’nci ayet meali: “Ey iman edenler, eğer siz Allah’a, Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder. Kendinize itimadınızı artırır, ordunuzu güçlendirir, devletinizi ayakta tutar, itibarınızı yüceltir. Sizi kararlı, sabırlı ve azimli hâle getirir.”

Başka bir İlâhî işaret: “Allah’ın izni ile nice azlar, nice çoklara galip gelmiştir. Allah sabredenlerin yanındadır.” (El-Bakara, 249) 

ABD’nin Firavun Başkanı ve katliamcı İsrail için Kur’ân-ı Kerîm A’râf suresi, 179’uncu âyet meâli âlisi: “Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar, gözleri vardır ama onlarla göremezler, kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”

Müfessirlerin ortak kanaati: “Onlara ‘Belhüm adal’ denir. Âriflerin temennisine biz de iştirak edelim.” Zalimler için yaşasın cehennem! Vesselâm…

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar