ÖMÜR ve BAYRAM

Bugün Kurban Bayramı’nın ilk günü. Adıyaman’da, köyüm Çiğ’de, evdeyim. Dün arefeydi. Adıyaman’a gitmiştim. Babamları ziyaret ettim. Sonra, adet olduğu üzere mezar ziyareti yaptım. Daha önce bu ziyaretler rutindi. İstisnalar hariç, o mezarlıklarda aile büyüklerimiz yatardı. Deprem sonrası bu durum değişti. Artık o mezarlıklarda çocuk, büyük, herkes yatıyor. Anne, baba, çocuk, torun; hepsi. Bir kısım aileler kapıyı kitlemiş ve hep beraber yatıyor.
Önce, deprem öncesinde tüm aile büyüklerimizin yattığı Tümrüz Mezarlığı’na gittim. Mezar taşları üzerinde yazan tüm isimleri tanıdığımı fark ettim. Tabii kabir ziyaretine gelenleri de. Bu duyguyu Karapınar Mahalle Mezarlığı ve Dardağan Köy Mezarlığı’nda da yaşadım. Kabirde binlerce insan yatıyor, gelen ziyaretçiler de binlerce. Neredeyse ölü-diri herkesi tanımak tuhaftı. Düşündüm: Ya çok yaşamışım ya da bu kısa ömrümüzde tanıdığım binlerce insan ölmüş. Bu gerçek karşısında hayatın ne kadar kısa ve anlamlı olduğunu fark ettim.
Yaşamanın anlamına varmak ve yaşama, yaşayan tüm insanlara değer vermek için arada bir kabir ziyareti yapmak gerekiyor. Bir de bir toprağı vatan yapan şeyin, toprağın üstünde yaşayanlar değil, altında yatanlar olduğunu fark ettim. İnsanın nerede ölürse ölsün, “Beni memleketime götürün,” demesini daha iyi anladım. İnsan, ölü de olsa yerin altında tanıdıklarıyla birlikte güven içinde olmak istiyor. Bu duygu, insanda manevi bir rahatlama yaratıyor olsa gerek.
Biliyordum, ancak dünkü mezar ziyareti bana bir kez daha hatırlattı: Birlikte olduğunuz insanları sevin. Ömür, sevgi dışındaki olumsuz duyguları taşımaya yetmeyecek kadar kısa.
Tüm eş-dostun bayramını kutluyorum.
.