SON DAKİKA
Sertif PARLAK

Yeniden Bismillah (2)

Yeniden Bismillah (2)
A- A+

Millî Eğitim Bakanı’nın “Türkiye Yüzyılı” niçin maarifin bihakkın icrası ile meşgul olunacağına dair işareti, yıllar yılı eğitim-öğretimdeki kargaşayı ve gayr-ı millî cereyanların temizleneceği hususunda bizi ümitvar ediyor.

“BİSMİLLAH” diyerek göreve yeni gelenlere bakmaya evvelâ Milli Eğitim Bakanlığı’ndan başlayalım…

Bu işin sırrı, Kur’ân’ın Alâk Sûresi’nde ifade edilmektedir. Nüzul bölümünde açıklandığı üzere, bu sûrenin ayetleri Hazreti Peygamber’e inen ilk vahiy olup, O’na ve O’nun Şahsında bütün Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir.

İlk vahyin “Oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu gösterdiği şeklinde yorumlanır. Kur’ân’ın, canlılar arasında insanın farklı ve üstün yerini onun öğrenme özelliği ile tanımlaması son derece anlamlıdır (ayrıca bakınız Bakara 31).

Ayette Hazreti Peygamber’e emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir. Çünkü başta Kendisine indirilen vahiy ve kozmik evrendeki ayetler olmak üzere okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması, iyi ve faydalı sonuçlar üretilmesi gereken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir.

Kuşku yok ki, en başta Yaratan’ı tanımak dinin de, ilmin de temel gayesidir. Bu sebeple “Yaratan Rabbinin adıyla oku! buyurularak Hazreti Peygamber’in okuma faaliyetine veya herhangi bir işe başka varlıkların adıyla değil, Yaratan Rabbinin adıyla başlaması ve O’ndan yardım istemesi emredilmiştir. Ayete “Yaratan Rabbinin adına oku!” şeklinde de mânâ verilebilir. Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Allah’ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir.

Ayette “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” buyurularak, özellikle yaratma sıfatına vurgu yapılmıştır. Çünkü hem insandaki okuma yeteneği ve imkânını, hem de onun okuduğu, incelediği, anlamaya ve kavramaya çalıştığı nesneleri yaratan Allah’tır. İnsan, bilgi edinme sürecinde Allah’ın verdiği imkân ve yetenekleri kullanmakta, O’nun yarattığı şartlarda ve O’nun yarattığı varlıklar üzerinde inceleme ve araştırma yapmaktadır.

Durum böyleyken yani O’nun yarattığı yeteneklerle O’nun yarattığı varlık âlemini incelerken, bütün bu lütufları görmezlikten gelerek Allah’a şükretmemek, O’nu tanımamak, üstelik bunu bilim adına yapmak büyük bir nankörlüktür.

Millî Eğitim Bakanı’nın “Türkiye Yüzyılı” niçin maarifin bihakkın icrası ile meşgul olunacağına dair işareti, yıllar yılı eğitim-öğretimdeki kargaşayı ve gayr-ı millî cereyanların temizleneceği hususunda bizi ümitvar ediyor. Çünkü eğitim-öğretim kavramı ve bugünkü tatbikî şekli bile yerli-millî bir düşünce değildir. Bakanların değişmesi problemi çözmüyor. Takriben yüz sene önce şirazesini kaybeden maarif sistemi, Batı normlarına duyulan hayranlık yüzünden itikadımızın aleyhine olmuştur. Bu konu ile alâkalı ve belki de bundan böyle takip edilecek yol ve yordam için İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Tâlim ve Terbiye” başlığı altında ifade edilenlerin ilk iki paragrafını yazalım ve metne bağlı kalarak herhangi bir dahlimiz olmasın:

“İslâm kültüründe genellikle öğretimin karşılığı olarak tâlim, eğitimin karşılığı olarak terbiye kullanılmaktadır. Ayrıca öğrenim için tahsil ve daha çok eğitimi ifade etmek üzere tedris, te’dîb, tehzîb, siyaset, tezkiye, irşad gibi kelimelere yer verilmektedir. Sözlükte, ‘bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, bir nesnenin şekli zihinde oluşmak, nesneyi gerçek haliyle bilmek’ anlamındaki ilm kökünden türeyen ta’lîm, ‘birine bilgi öğretmek, ders okutmak’ demektir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, ʿalm md.). Bilgi öğretme işini yapana muallim, bilgi öğrenene müteallim denir.

‘Korumak, ıslah etmek, gözetmek, yükseltmek’ anlamındaki rabv kökünden türeyen terbiye kelimesine, ‘çocuğu veya ekini besleyip büyütmek, geliştirmek’ mânâsı verilir (Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, rbv md.). Râgıb el-İsfahânî, terbiyeyi ‘bir şeyi en mükemmel derecesine ulaşıncaya kadar adım adım inşâ etmek’ şeklinde tanımlar (el-Müfredât, rbv md.). Beyzâvî ise ‘bir şeyi derece derece geliştirerek kemâline ulaştırmak’ diye açıklayarak bunun bütün canlılar için söz konusu olduğunu söyler (Envârü’t-tenzîl, I, 7).

Yetişme ve gelişme bütün canlılarda görülürse de terbiye daha çok insan hakkında kullanılan, onun bedenî, zihnî, ahlâkî gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlamayı ifade eden bir terim haline gelmiştir. Bu faaliyetin önemi, ilkeleri, metotları, etkileri ve hedefleri gibi konulardan bahseden disipline de terbiye ilmi veya kısaca terbiye denilmiştir. ‘Öğrenmek ve ezberlemek’ anlamındaki ders kökünden türeyen tedris “öğretmek, ders vermek” demektir. Ders veren kimseye müderris, ders okutulan yere medrese adı verilir.

Terbiyeden başka eğitim karşılığında kullanılan bir kelime ‘iyi tutum, incelik, kibarlık’ anlamındaki edeb kelimesinin türevi olup “eğitmek, bilgilendirmek” mânası taşıyan te’dîbdir. Cevherî te’dîbi, ‘kişinin eğilim ve davranışlarının bizzat kendi iradesiyle veya dış bir otoritenin etkisiyle kontrol edilip yönlendirilmesi’ diye açıklar. Aynı müellif tehzîbi de “arıtmak, ahlâkını güzelleştirmek” şeklinde tarif eder (eṣ-Ṣıḥâḥ, edb, hẕb md.leri).

Ayrıca te’dîbi tâlim, tehzîbi ‘temizlemek, saflaştırmak’ biçiminde açıklayanlar vardır (Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, edb, hẕb md.leri; Lisânü’l-ʿArab, edb, hẕb md.leri; Tâcü’l-ʿarûs, edb, hẕb md.leri).

Ahlâk eğitimi ve öğretimi için ‘tehzîbü’l-ahlâk’ terkibi kullanılmıştır. Yahyâ b. Adî, İbn Miskeveyh, Nasîrüddîn-i Tûsî, Gazzâlî gibi müellifler ahlâk konusundaki kitaplarına veya eserlerinin ahlâka ilişkin bölümlerine bu adı vermiştir.

Siyâset kelimesinin ‘yönetmek, emretmek ve yasaklamak, boyun eğdirmek’ gibi mânâları yanında ‘eğitmek, te’dip etmek’ anlamına geldiği de belirtilir (Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, svs md.; Lisânü’l-ʿArab, “svs” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “svs” md.). 

Tezkiye ise “temizlemek, ıslah etmek” ve özellikle “nefsi arındırmak, geliştirmek” gibi kısmen terbiyeye yakın anlamlarda kullanılır. ‘Doğru yolu bulup kararlılıkla benimsemek’ mânâsındaki rüşd kökünden türeyen irşâd, ‘doğru yolu göstermek’ demektir ve daha çok dinî alanlarda yaygın eğitim hizmetleri için kullanılır.

Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde ilim kökünden türeyen pek çok kelime bulunmakta, ayrıca tâlim masdarından fiiller ‘öğretmek’, teallüm masdarından ‘öğrenmek’ anlamında geçmektedir. Bu ayetlere göre Allah, Âdem’in üstünlüğünü meleklere göstermek için ona meleklerin bilmediği isimler öğretmiştir (Bakara, 31). Kur’ân’ı Allah tâlim etmiş, insana beyanı O öğretmiştir (Rahmân, 2-4). İnsana kalemle yazmayı öğreten ve ona bilmediklerini belleten de O’dur (el-Alâk, 4-5). Allah, Îsâ’ya kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i (Mâide, 110), Yûsuf’a olayların (rüyalar) yorumunu (Yûsuf, 101), Dâvûd’a zırh yapmayı (Enbiyâ, 80), Muhammed’e kitabı, hikmeti ve daha önce bilmediği şeyleri (Nisâ, 113) öğretmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın gerek peygamberlere, gerekse diğer insanlara kitabı, hikmeti ve bilmedikleri şeyleri öğrettiğini bildiren başka ayetler de vardır (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, ʿilm md.).

Kur’ân’da terbiye kelimesi geçmemekle birlikte ‘rabv’ kökünden türeyen başka kelimeler ‘arzın kabararak bitkilerin büyümesine elverişli hale gelmesi’ (Hac, 5; Fussilet, 39), ‘mal artışı’ (Rûm, 39), ‘bereketlendirme’ (Bakara, 276), ‘çoğalma, fazlalık’ (Nahl, 92), ‘güçlü, şiddetli’ (Hâkka, 10), ‘yükselme, kabarma’ (Ra’d, 17) gibi anlamlarda kullanılmıştır. Bazı ayetlerde terbiye masdarından fiiller ‘himaye etmek, büyütmek’ mânâsında geçmektedir (İsrâ, 24; Şuarâ, 18).

Hadislerde de benzer kullanımlar görülür. Bunlardan birinde Hazreti Peygamber terbiyeden türeyen bir fiili ‘arttırmak, çoğaltmak’ mânâsında kullanmıştır (Buhârî, ‘Zekât’, 8; Müslim, ‘Zekât’, 63, 64). Buhârî, İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayetteki ‘rabbânî’ kelimesini açıklarken bunun ‘öğrenim çağındakileri terbiye eden kişi’ demek olduğunu belirtir (Buhârî, ʿilm, 10). Te’dip, tehzip, siyaset ve irşad kelimeleri Kur’ân’da yer almamakla birlikte hadislerde ve diğer İslâmî kaynaklarda terbiyeye yakın anlamlarda kullanılmıştır. Tezkiye kavramı ise diğer mânâları yanında ‘nefsi arındırma’ anlamında Kur’ân-ı Kerîm’de (Nisâ, 49; Necm, 32; Şems, 9) ve hadislerde (Müsned, V, 48; Müslim, ‘Ẕikir’, 73) geçmektedir…”

(Devam edecek…)

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar