SON DAKİKA
Sertif PARLAK

Oku, insaf et ama israf etme ...(2)

Oku, insaf et ama israf etme ...(2)
A- A+

Üzerine atfedilen bütün kutsal değerlere rağmen, gerek dünyada, gerekse ülkemizde en fazla israf edilen gıda ürününün de ekmek olduğu bilinmektedir.

SOSYAL yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerinden biri olan “sadaka taşları”, insan onurunun incinmeden yardım almasını sağlayan eski yardımlaşma sistemlerinden biri olarak bilinmektedir.

Sadaka taşlarının diğer yardımlaşma sistemlerinden en belirgin farkı ise, yardımlaşmanın yalnızca zengin-fakir çizgisinde değil, bir mahalle içinde aynı sosyal statüye sahip insanlar arasında da kurulmuş olmasıdır. Bu noktada vakıflar ve imarethaneler gibi yardım kuruluşlarının aksine, sadaka taşlarının birbirleriyle daha yakın duran, komşuluk ilişkileri içerisinde olan insanlar arasında bir yardım işlevi gördüğü ortadadır.

Osmanlı döneminde yaygın olarak görülen bu sadaka taşları vasıtasıyla nakdî ve aynî vardım yapılmaktaydı. Nakdî yapılan yardımlarda paranın uçup kaybolmaması için kâğıt para yerine madeni paralar bırakılır, aynî yardım olarak ise giyim kuşam eşyaları ve çeşitli besinler bırakılırdı. Fakir ve muhtaç kimseler, sadaka taşlarında biriken bağışlardan sadece ihtiyacı kadar alır, diğer fakirlere de bir şeyler bırakmaya özen gösterirlerdi. Bu bağışlar, genellikle gece karanlığında veya kimsenin olmadığı bir zamanda, sadakaların, bu taşın tepesindeki çukura bırakılmasıyla gerçekleştirilirdi.

İhtiyacı olduğu hâlde dilenmekten çekinen kimse, gecenin geç saatlerinde taşın yanına para almaya gelir ve kendisi için gerekli olan miktarı buradan temin ederdi.

Sadaka taşları, Osmanlı Cihan Devleti’nin hâkim olduğu coğrafyada yaygın bir şekilde kullanılmış ve günümüzde de koruma altına alınması gereken kültürel unsurlar arasına girmiştir. Çeşitli bölgelerde “zekât taşı”, “zekât kuyusu”, “dilenci mihrabı”, “hacet taşı”, “ihtiyaçgâh”, “fıkara taşı”, “hayrat deliği” gibi isimlerle de anılmakta olan bu taşların genellikle cami, tekke, medrese avluları, çeşme başları, üç beş semtin birleştiği köşelere fakir, muhtaç veya hasta insanların barındığı yapıların önlerine (Üsküdar’daki Miskinler Tekkesi gibi) dikildiği görülmektedir.

Bunların dışında cellat mezarlıklarına da sadaka taşlarının dikildiği bilinir. Cellatlar, can almaları nedeniyle Osmanlı’da dışlanmış bir grubu oluşturmuşlardır. Bu sebeple genellikle yerleşim yerinden uzak mezarlıklarda, isimleri yazılmadan, sadece mezar başlarına bir taş konularak defnedilmişlerdir. Belirli zamanlarda mezarlıkları ziyaret eden kişiler, cellat mezarlığı kenarına konan sadaka taşlarına para bırakarak cellatların ailelerinin geçinebilmesi için sadakalarını bırakmışlardır.

Kur’ân-ı Kerim’de bulunan infakla ilgili ayetler ve Hazreti Muhammed’den (sav) nakledilen hadisler dolayısıyla Osmanlı kültüründe sadakaya önem verilmiş, ideal İslâm toplumlarında sadaka, sosyal dengenin en önemli unsuru olarak görülmüştür. Sadaka, sürekli olarak uygulanabilen bir fiil olması sebebiyle yardıma ihtiyacı olan kimselerin devamlı surette gözetilmesini, açlığın, muhtaçlığın ve bundan doğacak hırsızlık ve isyan gibi kötülüklerin önlenmesini ve böylece toplumsal bir huzur ortamının oluşmasını temin eden bir ibadet olarak kabul edilmiştir.

Sadakanın riyaya düşmeden ve verilen kişiyi incitmeden verilmesi gerektiğinin şehir kültüründeki yansıması sadaka taşlarıyla görülmektedir. Öte yandan İslâmiyet’in sadaka konusunda insanlar arasında bir ayrım gözetmeden, ihtiyacı olan herkese -hatta her şeye- yardım edilmesini öngören yaklaşımı da evrensel bir tavır olarak karşımızda durmaktadır. Bu konuda şu ayetin nüzulünden sonra Hazreti Peygamber’in (sav) sadaka uygulamasını değiştirmesi önemlidir: “Ey Âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka olarak vermen senin için iyi, vermemen ise kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe, geçimini üstlendiklerinden başla. Veren el, alan elden daha üstündür. Onları doğru yola götürmek sana ait değil. Fakat Allah dilediğine doğru yolu gösterir. Hayra ait bir şey verirseniz bunun faydası size. Zaten yoksullara vermeniz de ancak Allah rızası içindir. Hayır yapmak için verdiğiniz şey size fazlalaştırılır ve siz zulüm görmezsiniz.” (Bakara, 272)

Bu ayet gelene kadar Hazreti Peygamber’in (sav) Müslümanlardan başkasına sadaka verilmemesini emrettiği bilinmektedir. Fakat bu ayetin nüzulünden sonra Hazreti Peygamber (sav), el açan herkese, inancını sorgulamaksızın sadaka verilebileceğini bildirmiş ve bizzat kendisi de bunu uygulamıştır. Kısacası İslâmiyet’in yardımlaşma anlayışında evrensel bir kriterinin/ölçütünün olduğu sabittir.

Ekmek israfı

Şimdi bir gönül yarası, behemehâl devlet aklının riyasetinde ilgili mercilerin çözmesi gereken “ekmek israfı” problemini de ele almak gerekiyor.

Naçizane Ankara gibi büyük bir şehirde mütekait bir vatandaş olarak idame-i hayat ediyoruz. İhtiyaç hâlinde mahallenin en yakın “üç harfli” büyük marketlerine veya küçük çaptaki benzerlerine maatteessüf yolumuz düşüyor. Kapitalizmin moderniteye hediyesi/baskısı, mahalle bakkalları kültürünü yok etmesi ayrı bir yürek yarası.

Sokaklardaki apartmanların etrafını saran çevre duvarların tel örgülerine veya demirlerine salkım salkım şeffaf naylon torbalara konulmuş taze ekmekleri, kimi zaman pasta türü, kimi zaman Anadolu’nun sembolü yufkaların deste deste konulup asıldığına şahit oluyoruz. Özellikle büyük şehirlerde ekmek israfının araştırmalara konu olduğu, hakkında toplantıların ve koca koca çalıştayların yapıldığı, yine de milyonlarla çöpe bırakılan ekmeklerin dünyadaki milyonlarca aç insanın açlığına bir nebze yardım edeceği hakikati cümlenin malûmudur.

Ekmek, tüm dünyada insanların en temel besin kaynağı, Türk toplumunun kutsal değerlerinden biri ve sofralarımızın baş tacıdır. Toplumumuzda ekmek nimettir. Ekmek, tarih boyunca insanoğlunun en çok ürettiği ve tükettiği gıda ürünüdür. Ülkemizde aynı zamanda alın terini, paylaşmayı, bereketi ifade eden ekmeğe her zaman derin bir saygı vardır. Ayrıca her ırk, kültür ve dindeki insanların ortak olarak tükettiği tek gıda maddesidir.

Ekmek çok sayıda insan için en önemli besin kaynağıdır. En az parayla, sağlığımız için gerekli olan en önemli besinlerin yerini tutabilmektedir. Ekmek olmasaydı insanların sağlıkları için yumurta, süt ve meyve gibi daha pahalı besinlerden çok miktarda tüketilmesi gerekirdi. Ekmekle en yoksul insanlar bile hayatlarını devam ettirebilirler.

Üzerine atfedilen bütün kutsal değerlere rağmen, gerek dünyada, gerekse ülkemizde en fazla israf edilen gıda ürününün de ekmek olduğu bilinmektedir. Üretilen ekmeğin önemli bir kısmı ne yazık ki gıda olarak tüketilmeyip çöpe atılmakta ya da hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Yüz milyonlarca insanın aç uyuduğu ve açlıktan hayatını kaybettiği bir dünyada ekmeğin çöpe atılıp israf edilmesi yürek yaralayan bir olgudur. İsraf edilen sadece ekmek değil, çiftçinin emeği, alın teri, millî servetimiz ve dünyadaki aç insanların haklarıdır.

Allah-u Teâlâ, Mâide Sûresi 87’nci ayette, “Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı tertemiz şeyleri (kendinize) haram kılmayın ve israf da etmeyin (haddi aşmayın). Şüphesiz Allah haddi aşanları sevmez. Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden helâl ve tertemiz olarak yiyin ve inanmış olduğunuz Allah’tan korkun” buyurarak, kullarına, tabiri caizse, kraldan fazla kralcı olma yolunu kapatmış ve bu yolla tefritten men etmiştir.

 

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar