Cennet anaların ayakları altındadır - 1
Her senenin 8 Mart’ında “Dünya Kadınlar Günü” (!) münasebetiyle kimi çevrelerde çok süslü laflar, olmadık hokkabazlıklar ve akla hayâle gelmeyen vaatlerle yer gök inletilir.
Birleşmiş Milletler’in mi, ABD güdümündeki Batı medyasının pohpohlaması mı neyse, feministler başta olmak üzere, Müslüman hatunlarımız da dâhil, Kadınlar Günü’nü kutluyoruz(!).
Evvelâ bir nidamı/ıstırabımı arz edeyim. Şahsî bir tespitim değil, aklıselim her müminin bildiği bir yürek yarasıdır; “Birleşmiş Milletler” diye uydurulan bütün kuruluşların arkasında, vahşi kapitalizmin sermayesi ve başta ABD-Yahudi medyası vasıtasıyla toplumları etkileyen Batılı emperyalist oyunları vardır. Bunu söylerken, Müslümanlar olarak acısını görerek yaşadığımız olayların arkasında bu pagan inançlıların oyunlarını, sermayelerini ve silahlarını görmezsek daha çok uyduruk gün kutlarız.
Biz genelde “Birleşmiş Milletler” adı altında birleşmiş zalimlerin uydurduğu günleri, özelde ise müsaadelerinizle Kadınlar Günü’nü konuşup yazalım…
Günümüzün en tartışmalı hususlarından bir tanesi hiç şüphesiz ki kadın hakları ve kadın-erkek ilişkileri konusudur. Bilhassa “gelişmiş ülkeler” şeklinde ifade edilen toplumlarda kadınlar, hayatın hemen hemen her safhasında sorumluluklar üstlenerek yaşadıkları toplumun ilerlemesine ve gelişmesine katkıda bulunurlarken, henüz gelişmemiş ülkelerde kadın konusu problemli bir alandır. Maalesef bu durum tüm İslâm ülkeleri için olduğu gibi ülkemiz için de geçerlidir ve bunun sonucunda da İslâm dininin kadını aşağılayarak ona gereken değeri vermediği gibi bir algı ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı bu konuda Kur’ân’ın insanlığa anlattığı ve Hazreti Peygamber’in Bizzat uyguladığı gerçeklerin gözler önüne serilmesi, bu algının ortadan kalkması için önemlidir.
Şunu unutmamak gerekir ki, gerçeklerin üzerini örterek veya onları görmezden gelerek imanı ve İslâm’ı savunmak imkânsızdır. Maalesef ana kaynaklarımızda kendine yer bulmuş ve gerçekten de kadını aşağılayıcı mahiyette birtakım rivayetler görmek mümkündür. Fakat bu sözlerin iddia edildiği gibi Âlemlere Rahmet olarak gönderilen (Enbiya, 107) Hazreti Peygamber tarafından söylenmiş olması da asla mümkün değildir. Çünkü Hazreti Peygamber’e isnat edilen bu sözler, hem O’nun, hem de Kur’ân’ın ilkeleriyle çelişmektedir. O’nun Kur’ân’ın ayetleriyle uyuşmayan şeyler söylemesi ve kendisiyle çelişkiye düşmesi kabul edilebilir bir hâdise değildir. Hâlbuki Allah Kur’ân’da, mümin erkek ve kadınların birbirlerine destek olmalarını ve yaşadıkları topluma faydalı işler yapmalarını teşvik etmekte, yine aynı şekilde kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan önemli ve eşit varlıklar olduğunu beyan etmektedir.
Hazreti Peygamber, tüm diğer açılardan olduğu gibi kadın dünyası ve kadın haklarının korunması bakımından da insanlığa rehber olarak gönderilerek Cennet’in anaların (kadınların) ayaklarının altında olduğunu dahi ifade etmişti.
İslâm’ın ilk emri “Oku” diye tercüme edilebilir bir kelimedir. Bu ayet, Hazreti Peygamber’in şahsında tüm İslâm dünyasına hitap etmiştir. Yani Allah’ın emrini yerine getirmekle yükümlü tutulan muhataplar, belirli bir topluluk, sınıf veya cinsiyete sahip olan ayrıcalıklı kişiler değildir. Tüm Müslümanlar bu emrin muhatabı olup gereğini ifa etmek zorundadır.
İslâm, ilim tahsilini herhangi bir insan sınıfıyla sınırlı tutmamış, kadın ve erkek arasında bir ayrım gözetmemiştir. Erkek de, kadın da ilim tahsil etmekle vazifelidir. Ne biri diğerinden üstündür, ne de birinin bu görevi yerine getirmesiyle diğerinin üzerinden sorumluluk düşmüş olur.
Bilindiği üzere aile, iki kişi arasında sevgi ve bağlılık temeli üzerine bina edilmiş bir şirket gibidir. Kur’ân-ı Kerim’de, “Sizin için kendileri ile ülfet ve ünsiyet peyda edesiniz diye nefislerinizden zevceler yaratması ve aranızda bir sevgi ile rahmet icad etmesi de O’nun kudretine delâlet eden ayetlerdendir. Bütün bunlarda düşünen bir kavim için ibretler vardır” buyurulmaktadır. Bu ortaklığın müşterek olarak yerine getirilmesi gereken sorumlulukları vardır ve bireysel sorumluluklar fertlerin yaratılış özelliklerine göre belirlenmiştir. Böylece erkek ve kadın arasında İslâm’ın öngördüğü, temeli sevgiye dayanan sağlam bir birliktelik kurulmuş olur.