Ailenin Muhafazası - 3
GEREK zinanın, gerekse eşcinselliğin yasaklanmasındaki en önemli hikmet, evliliğin ve aile olmanın meşru kılınmasındaki hikmetle aynıdır. O da yaratılış kodlarına uygun, nezih ve meşru bir cinsel hayat yaşanması ve insan neslinin sağlıklı bir şekilde devamının sağlanmasıdır.
Allah Teâlâ, insanın fıtratına yani yaratılış gereği sahip olduğu bedensel ve ruhsal öze aykırı her fiili yasaklamıştır. Bu açıdan bakıldığında fıtrat ile din arasında mükemmel bir uyum vardır. Din, insanın fıtratına aykırı bir emir ve yasak içermez. Zira Allah, insanın ilk yaratılış hâlini, temiz ve aslî tabiatını korumasını ister. Allah Teâlâ, Rûm Sûresi’nde bu gerçeğe şöyle işaret etmektedir: “O hâlde sen, Hanif olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum, 30)
Zina ve eşcinselliğin yasaklanmasında bir diğer hikmet de insan neslinin meşru bir şekilde devamının sağlanmasıdır. Bizi yaratan ve yaşatan Allah, insan neslinin devamının da ancak meşru ve fıtrata uygun birliktelik olan nikâhla ve bununla oluşan aile kurumu içerisinde olabileceğine hükmetmiştir. Buna göre hukukî ve ahlâkî bakımdan bireyi zarara uğratan bütün nikâhsız ilişki türleri dinimizce yasaklanmıştır.
Toplum olarak yapılması gerekenler de göz ardı edilmemelidir. LGBT sapkınlığı ile ilgili Sosyal Politikalar Masası’nın (SASAM, 8 Temmuz 2015) düzenlediği çalıştayda aşağıdaki tespitler yapılmış ve politika önerileri geliştirilmiştir:
“LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel) kavramıyla ifade edilen eşcinsellik, ‘insan doğasına ve hayatın olağan akışına aykırı, biyolojik ve/veya psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklanan ve tedavisi mümkün olan sapkın bir cinsel yönelimdir’. Toplum ve hukuk/devlet nezdinde kabul ettirilmeye çalışılan LGBT şeklinde bir kimlik, ne alt, ne üst ve ne de normal kimlik olarak kabul edilemez. Bu tarz cinsel sapkınlıklar, şu toplumsal zararları beraberinde getirir. Toplumun hatta insan neslinin sağlıklı bir şekilde devam etmesini engellemekte, başta AIDS olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıkları artırmakta (resmî kayıtlara göre Türkiye’de AIDS hastalığına neden olan HIV virüsü taşıyanların sayısı 8 bine ulaştı), toplumun temel yapıtaşı olan aile kurumunu yıpratmakta, yozlaştırmakta ve toplum yapısını bozmaktadır.
LGBT, fizikî ve ruhsal açıdan sağlıklı bireylerin ve nesillerin yetişmesini engellemektedir. Eşcinselliği tercih etmek, bir insan hakkı değildir. Uluslararası ve ulusal kampanyalarla ‘cinsel tercih hakkı’ şeklinde, insan haklarına ilişkin uluslararası metinlerde yer almayan bir hak uydurulmaya çalışılmaktadır. Ancak sapkın ve toplum için zararlı bir cinsel yönelimi tercih hakkı şeklinde bir hak olamaz. ‘LGBT’li hakkı’ şeklinde bir hak kategorisi olamaz.
Yukarıda zikredilen toplumsal zararları dikkate alındığında, ‘LGBT’li hakkı’ diye bir hak kategorisinin olduğunu savunmak, başka bir cinsel sapkınlık türü olan pedofili hastalarının veya uyuşturucu bağımlılarının hakları şeklinde bir hak kategorisi olduğunu varsaymak gibi anlamsız bir iddiadır. Sapkın cinsel yönelimleri olanların temel insan hak ve hürriyetleri vardır ve korunmalıdır. Hatta bu kişiler, tedavi/rehabilite edilmeleri ve topluma bağlanmaları/entegre edilmeleri için pozitif ayrımcılığa tâbi tutulmalıdırlar.
Ancak kimsenin sapkınlığı yayma ve normalleştirme hakkı yoktur. Hak ve ödev kavramları birbirinden ayrı düşünülemez. Hak talep eden bu sapkın kişiler, toplumu rahatsız ve rencide edici ve hatta kışkırtıcı tutum ve davranışlardan kaçınmakla ve tedavi olmakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüğünü yerine getiren LGBT bireylerinin tedavi ve rehabilite olmaları ve topluma bağlanmaları /bağlı olmaları için gerekli tedbirleri almak, sosyal devletin gereğidir.”
Diğer yandan, sosyal medyada “Devlet LGBT’ye karşı bir şeyler yapsın, önlemler alsın” çağrıları yapılıyor. Devlet aklının görevi rıza-i Bâri istikametinde politikalar geliştirmek, Kur’ân ışığında neslin korunmasını emreden uygulamaların imkân ve şeraitini düzenlemektir. Ayrıca kanaatimiz şudur ki, Devlet aklının yanında her şeyi başkasından beklemenin aksine sivillerin bir şeyler yapması da gereklidir.
LGBT’ye ait dernek, onları besleyen medya ve finans kuruluşlarının banka ve şirketlerine karşı halk sesini yükseltirse, anneler-babalar ayağa kalkarsa, öğretmenler durumun vahametini raporlarlarsa, Devlet de gerekenleri yapacaktır. Kaldı ki, gençlere ulaşacak bir dil inşâ edilmelidir. Alt ve üst yapıya yapılan yatırımlara bakınca, Türkiye’nin gelecek yüzyılı teknik olarak inşâ edilmiştir ancak nesillerin inşâsı henüz mümkün olmamıştır. Bundan sonraki büyük yatırımlar gençlere, 20 yıl sonra doğacak çocukların zihin dünyalarına yapılmalıdır.
LGBT lobisinin elindeki iletişim gücünü ezecek filmler, diziler çekilmelidir. Şu dönemde içerik üretmek ve yayınlayacak dijital platformlar oluşturmak, Marmara Denizi’nin dibine tüp geçit yapmak kadar önemlidir. Anne olmayı devreden çıkaran bir kadın ve baba olmayı devreden çıkaran bir erkek tasavvuru, fıtrata/yaratılışa aykırı bir sapkınlıktır. Aileyi tahrip eden, insanî ve ahlâkî değerleri hiçe sayan söz konusu propagandanın özgürlük ve onur gibi kavramlarla servis edilmesi bir algı operasyonu ve aldatmacadır. Vesselâm.