SON DAKİKA
Sertif PARLAK

Kur'ân ışığında savaşın hükmü.. (2)

Kur'ân ışığında savaşın hükmü.. (2)
A- A+

SAVAŞ, birtakım ön hazırlık ve tedbirleri gerekli kılar. “Ey iman edenler, tedbirinizi alın da savaşa ya ayrı bölükler hâlinde çıkın veya hep birlikte çıkın!” (Nisa, 71) ayeti, bu noktada bize yol gösterir.

Düşmandan sakınacak maddî ve manevî sebeplerinizi ittihaz etmek önemlidir. Diğer bir ifadeyle, silahlanmak lâzımdır.

Yine Kur’ân-ı Kerim’in şu ayeti Müslümanları kuvvetli olmaya çağırır: “Onlar (düşmanlar) için gücünüzün yettiğince kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Bununla Allah düşmanını, sizin düşmanınızı ve Allah’ın bilip de sizin bilmediğiniz düşmanlarınızı korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfâl, 60)

İslâm’a göre savaşa hazırlanmanın amacı, haksız, zalim ve saldırgan güçlerin zararlarını engellemektir. Bu da düşmandan daha güçlü olmakla mümkündür. Zira barış, ancak bunu isteyenlerin caydırıcı güce sahip olmalarıyla gerçekleşebilir. Ayetteki “Savaş atları hazırlayın” ifadesi sembolik olup, buradan anlaşılması gereken, “başarı ve zaferi gerçekleştirmek için çağın ulaştığı en son bilimsel ve teknolojik imkânlardan yararlanarak düşmana karşı en etkili silahlarla her türlü askerî eğitim, savunma ve savaş stratejisi hazırlığı yapmaktır”. Barışın ve huzurun hâkim olması için kötülerin kötülüklerine engel olabilecek her türlü hazırlığı yapmalıyız.

Müslümanlar her açıdan güçlü olmak zorundadırlar. Manevî kalkınma ile birlikte maddî kalkınma da asla ihmâl edilmemelidir. Cumhur-u muhaddisîn, Hazreti Peygamber’in (asm) söz konusu ayetteki “kuvvet” ifadesini “Kuvvet, atmaktır” şeklinde açıkladığını belirtir. Şüphesiz bu açıklama, kuvvetin büyük ölçüde atmaya dayanması noktasındandır. Resûlullah devrindeki ok, mızrak ya da mancınık atmak, bugün yerini bomba ve füzelere bırakmıştır. Bugünün savaşlarında da daha iyi atan, savaşı kazanmaktadır.

Resûlullah “atmak” hususunda ümmetini teşvik etmiştir. Meselâ şöyle buyurur: “Şüphesiz Allah, bir tek okla üç kişiyi Cennet’e alır: Oku yapan, onu atan, atan kişiye uzatan.”

Resûlullah, Kendi devrinin şartlarına göre ok-mızrak atımını teşvik etmiştir. O’nun methine mazhar olan Fatih Sultan Mehmed, O’nun bu ifadelerinden ilhamla devrinin en ileri silahı olan “Şahi” toplarını döktürmüş ve İstanbul’un aşılmaz sanılan surlarını bunlarla aşmıştır.

Günümüzde hedefe kilitlenmiş füzeleri, bir anda bir beldeyi mahvedebilen bombaları yapan ve kullanan Batı, Resûlullah’ın hadîsini ve ayette emredilenleri Müslümanlardan daha iyi anlamış görünüyor.

Üstteki ayet, savaş atları hazırlamamızı da emreder. Adiyat Sûresi’nin baş kısmında savaş atlarına kasem vardır. Resuûlullah, atı şöyle metheder: “Kıyamete kadar atın alnında hayır düğümlenmiştir. (Yani atta devamlı hayır vardır.)

Ayette geçen savaş atları, günümüz şartlarında mekanik savaş atlarını da içine alır. Tank, uçak gibi vasıtaların hepsi ayetin şümulüne dâhildir. “Ok, mızrak hazırlayın” denilmeyip “Kuvvet hazırlayın” denilmesi, fikrî, bedenî, ilmî, maddî ve manevî her türlü kuvveti ifade eder ve her türlü silahı içine alır. Böyle bir kuvvet caydırıcı rol oynayacaktır. “Bu kuvvetle onları imha edersiniz” denilmeyip “Bununla düşmanlarınızı korkutursunuz” denilmesi de bu noktaya işaret eder. Böyle bir kuvvet, düşmanlarımızı sindirecek, zalimleri zulmünden vazgeçirecek, Allah’ın dinini her tarafa ulaştırmamızda ve yeryüzünden her türlü fitneyi kaldırmamızda önemli rol oynayacaktır.

Kur’ân-ı Kerim’de ayrıca, Hazreti Davud’a demirin yumuşatıldığı anlatılır (Sebe, 10). Hazreti Davud, bir mucize olarak demire istediği şekli vermekte, bununla silah ve zırh yapmaktadır. Kur’ân’ın 114 sûresinden birinin isminin “demir” anlamındaki “Hadid” olması da düşündürücüdür. Bu sûrede demirle ilgili şu ayet vardır: “Demiri indirdik. Onda kuvvetli bir sertlik ve insanlara birtakım menfaatler vardır.” (Hadid, 25)

Dikkat edilirse, günümüz savaş sanayii de demir üzerine kuruludur. Kur’ân-ı Kerim’de böyle talimatlar ve böyle işaretler varken Müslümanların bu hakikatlerden gafil kalıp gayr-i Müslimlerin bu hakikatlere sahip çıkması, ibretle düşünülmesi gereken bir olaydır. “Ben Müslümanım” diyenler, okudukları Kur’ân’da yer alan emirleri iyi bilmek ve ona göre yaşamak zorundadırlar. Yoksa ehl-i hak iken şu dünyada ehl-i bâtıla mağlûp olmaları kaçınılmaz olacaktır. Son iki yüz yıllık dönem, söylediklerimizin ispatıdır.

Kur’ân-ı Kerim’e göre savaşta başarılı olmanın kuralları nelerdir?

1. Evvelâ Âdetullah'a uymak önemlidir: Cenab-ı Hakk’ın insanlık âlemi için koyduğu kanunlar vardır. Meselâ, çalışan kazanır. Sabreden başarır. Hak dâvânın mensubu olmak, savaşta kazanmak için yeterli değildir. Nitekim Allah’ın En Sevgili Kulu, En Büyük İnsan Hazreti Muhammed (asm), Allah’a (cc) tevekkülle beraber sebeplere yapışmaktan geri kalmamıştır. Meselâ Uhud’da iki zırh giymiş, Hendek Savaşı’nda hendek kazmış, sipere girmiştir.

2. Sır tutmayı bilmek çok mühim: Hazreti Peygamber (asm), Tebük Seferi dışındaki bütün savaşlarında hedefin neresi olduğunu önceden belirtmemiş, kinayeli ifadeler kullanmıştır. “Sizden olmayanlardan sırdaş edinmeyin” ayeti, bu konuda bize yol göstermektedir (Âl-i İmran, 118).

3. Her şeyi her yerde söylememek: Resûlullah döneminde çok hareketli günler yaşanmıştır. Müslümanlar Medine’ye hicret edince, kısmen emniyete kavuşmakla beraber bütünüyle emniyette değildiler. Her an Mekkelilerin saldırma ihtimâlleri vardı. Halk arasında zaman zaman “Geldiler”,Geliyorlar” şeklinde dedikodular yayılmaktaydı. İşte şu ayet böyle durumlarda yapılması gerekeni ders verir: “Onlara, emniyet veya korkuyla ilgili haber geldiğinde bunu hemen yaydılar. Hâlbuki onu Peygamber’e ve aralarındaki ulu’l-emr olanlara (söz ve tedbir sahibi yetkililere) bildirselerdi, elbette onlar, yapılması gerekeni bilirlerdi.” (Nisa, 83) Resûlullah'ın ifadesiyle, “Kişinin her duyduğunu söylemesi, ona yalan olarak yeter”. Her duyulanın doğru olması mümkün olmadığı gibi, her duyulanı hemen her yerde söylemek de uygun değildir. Bu hususta Bediüzzaman Said-i Nursî, bunu şöyle ifade eder: “Her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir.”

Günümüzün en büyük silahı olan iletişim teknolojisi, sosyal medya ve iletişimin diğer vasıtalarının hak için kullanılması çok mühimdir.  Üstte zikrettiğimiz ayette gazetecilerin (basın-yayın vasıtası ve kullanıcıları) de hâllerine temas eden bir ihtar vardır. Devlet sırrı olabilecek bir haberi haber olarak geçmek gazetecilik açısından cazip olabilir. Ama bu haberi yaymak düşmanların işine yarayacaksa, neşredilmemesi uygundur. Ayrıca, henüz doğruluğu kesinleşmeyen bir haberi kesinleşmiş gibi vermek, kişi haklarını ihlâl olduğu gibi, bir kısım kargaşalara da sebebiyet verir. Şu ayete kulak verelim: “Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa, bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucûrat, 6)

4. Savaşın kurallarını iyi bilmek: Resûlullah (asm), “Savaş bir hiledir” buyurur. Resûlullah’ın bu sözü, bazılarınca savaşta her türlü yalan, iftira gibi şeylerin mubah olduğu şeklinde anlaşılmıştır. Hâlbuki tarihen sabit olan odur ki, Resûlullah asla yalana tevessül etmemiştir. Ama düşmanı aldatabilecek harp oyunlarını uygulamıştır. Başka yere sefer düzenliyormuş havası verip asıl hedefine birden yönelmesi, Mekke’nin Fethi öncesi gece on bin yerde ateş yaktırması gibi durumlar buna örnek olarak verilebilir. Sultan Muhammed Alpaslan’ın ve torunu Fatih Sultan Mehmed Han’ın savaş stratejisi de yine savaşlarda uygulanan, bozguna uğramış gibi yapıp düşmanı çember içine almak, soba borularını top gibi kale mazgallarına dizmek gibi hâllerin hepsi “Savaş bir hiledir” sözünün örnekleridir. Savaşta yalanın caiz sayılmasını da bu meyanda zikredebiliriz.   

5. Eleman yetiştirmek: Savaşlarda galip gelmenin en sağlam yolu, eleman yetiştirmektir. Kalbi imanla dolu, yüreği cesaret yüklü, fikri yüce ideallerin takipçisi, eli sanatında mahir bir topluluk, dünyanın en kuvvetli topluluğudur. Böyle bir topluluk, sayıca az da olsa, nice çok topluluklara galip gelir. “Nice az topluluklar, nice çok topluluklara Allah’ın izniyle galip gelmiştir” (Bakara, 249) ayeti bu hakikati dile getirir. Bugün Amerika’yı ayakta tutan, iyi yetiştirdiği bir azınlıktır. Resûlullah’ın (asm) 40 kişiyle dünyaya meydan okuması ve neticede galip gelmesi, eleman yetiştirmenin önemini gösterir.

Sonuç       

Sonuç olarak Müslümanların devlet başkanları, kurumsal yapılarının işleyişi ve milletler arası münasebetleri, Kur’ân’a ve Risâlet-i Resulullah’ın yolunda ve bunların ölçülerinin kullanıldığı malzemeler İslâm’n asrın idrakine sunduğu metotlarla olmalıdır. Bu hususlarda kadim tarihimiz bize rehberdir. Ne güzel demiş atalarımız, “Hazır ol cenge ister isen sulh-u salâh”.

Unutmayalım ve ye’se kapılmayalım. Lâ galibe illâ-Allah. (Allah emrinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmez.) Vesselâm…

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar