SON DAKİKA
Sertif PARLAK

Hilâl-Haç savaşı mı? (1)

Hilâl-Haç savaşı mı? (1)
A- A+

GÜNLERDİR Filistin’de, özellikle de Gazze’de ölüm kusan ABD destekli İsrailli “belhüm-adâl” güçlerinin soykırıma varan katliamlarının gönüllerdeki tahribatının tarifi yoktur.

Cennet bahçesinin gülleri yavruların hâlini anlatmaya kalemler yazmakta aciz kalır. Ne dökülen gözyaşları, ne de edilen beddualar gönüllerdeki acıyı dindirebilir.

Gazzeli mücahitlerin Allah’a teslimiyeti, sabrı ve muzaffer olacaklarına olan imanları, her müminin hem duasına mucip oluyor, hem de Müslümanların izzetini kurtarıyor.

Tefekkür eden, imanla coşan gönüller için nice hikmet ve alınması gereken dersin anahtarını Allah-u Teâlâ, Bakara Sûresi’nin 216’ncı işaret ediyor: “Kıtal üzerinize yazıldı. Gerçi o size hoş gelmez fakat olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız, hâlbuki hakkınızda o bir hayırdır ve olur ki bir şeyi seversiniz, hâlbuki hakkınızda o bir şerdir. Siz bilmezken Allah bilir.”

Âdemoğlu olarak bugün yaşadığımız bu büyük katliamın arkasında Yahudi ve Hıristiyanların ittifakı mevcut ki Kur’ân’daki beyanın buna nasıl tekabül ettiğine bakalım...

İngilizlerin “Orta Doğu” diye bizden koparmaya çalıştıkları Bilâd-i Şam ile Resulûllah’ın (sav) Miraç’taki yolculuğa çıkarken ayağının bastığı mübârek noktanın düşman çizmesi altında ezilmesi, Ümmet-i İslâm’ı yani bizi dilhûn ediyor.

Hazreti Ömer’in hatırası ve daha sonra da Sultan Muhammed Alparslan’ın emriyle Büyük Selçuklu mülkü oldu kıymetli belde Kudüs. Hazreti Muhammed’in (sav) ifadeleriyle Mescid-i Aksâ’ya “en uzak mescit” anlamındaki bu ismin verilmesi, Mekke’deki Mescid-i Harâm’a yürüyüşle bir aylık mesafede bulunması yüzündendir. Peygamber Efendimiz Miraç gecesinde Burak’a binmiş ve Beytu’l-Makdis’e gitmişti.

Sultan Selahaddin Eyyubî’nin fethi ile tekrar İslâm beldesi olan Kudüs, dört yüz sene Devlet-i Âl-i Osman’ın da hatırasıdır. Tarihimizin derinliğine yabancı olanların bunu anlamasını beklemek beyhudedir. Her ahvalimizde olduğu gibi buna da Kur’ân penceresinden ve tarih ışığında bakmak lâzım. Maddeye tapan zalimlerin ve ehl-i kitap olsa da Allah’ın emrine muhalefet edip peygamberleri katleden dünkü müşriklerin bugünkü torunları ABD ve İsrail ile Holokost cehenneminden geçen Batı’nın derebeylerinin hâlini Kur’ân-ı Kerim şöyle açıklıyor: “Yoksa onlar, ‘Biz tam bir dayanışma içinde, yenilmez bir topluluğuz’ mu diyorlar?” (Kamer, 44)

Müfessirler bilittifak, bu ayeti şöyle tefsir ederler:

“Hitap öncelikle Mekke kâfirlerine, sonra da kıyamete kadar gelecek tüm İslâm düşmanlarınadır. Anlatılan kıssalarda haber verildiği üzere Allah Teâlâ, nasıl önceki toplumların kâfirlerini helak etti ise şimdiki kâfirleri de aynı şekilde helak etmeye kadirdir. Bunların Allah katında helaklerini engelleyecek ne bir ayrıcalıkları, ne hayırlı bir durumları, ne de üstün bir kuvvetleri vardır. Üstelik Allah’ın indirdiği İlâhî kitaplarda bunların azaptan emin olduklarını garantileyen bir beraat belgeleri de bulunmamaktadır.

Eğer bu kâfirler büyük bir gurur ve kibir içinde mevcut güç ve kuvvetlerine güveniyor, birbiriyle yardımlaşan ve asla mağlûp edilemez bir topluluk olduklarını iddia ediyorlarsa, onların hakkından Cenab-ı Hakk gelecek; çok yakında o düşman topluluğu hezimete uğrayacak, dağılacak, arkalarını dönüp kaçacaklardır.

Kur’ân-ı Kerîm’in bu hitabı, kıyamete kadar her devirdeki muhataplarına yöneliktir. Dolayısıyla Mekke kâfirlerinin yaşadığı aynı akıbet, kıyamete kadar tüm İslâm düşmanları için geçerlidir. İnkârcılık temeline dayanan güçler, içinde yaşadıkları zamanın askerî, iktisadî ve siyâsî imkânlarına göre ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, mutlaka birlikleri bozulacak ve İslâm karşısında hezimete uğrayacaklardır.

Hâsılı, İslâm’ın belirlediği doğru iman temelleri üzerine oturmuş faziletli bir hayat anlayışı, bütün bâtıl inançları, ahlâkî bozuklukları, haksız ve zalim uygulamaları mutlaka yenecek, ortadan kaldıracak ve hakkın gür sesi tüm dünyaya hâkim olacaktır. Hak gelince bâtıl yok olup gidecektir. Çünkü arızî bir durum olan bâtılın hakkı, zaten yok olup gitmektir.” (İsra Sûresi 81’inci ayet tefsiri)

Filistin’deki İsrail sorunu

Filistin toprakları üç semavî dinin de ortaya çıktığı bölge. Bu bölge Kudüs şehrini barındırıyor. Tarih boyunca çeşitli dinî mücadelelerin merkezi olmuş durumda. Özellikle Yahudi halk ile Filistin halkı gibi birer avuç insanın Filistin gibi avuç içi kadar bir toprak parçası için verdiği uzun ve sert mücadeleye dünya tarihi boyunca ender rastlanır.

Özelde Arap-İsrail mücadelelerinin, genel itibari ile Müslümanlarla ehl-i salibin bitmeyecek mücadelesinin sebeplerinin bugünkü Türkçe ile ifade edelim…

Bu anlamda Yahudilerin geçmişi, Siyonizm’in doğuşu ve gelişimi, ayrıca Yahudilerin kendileri için vaat edildiğine inandıkları Filistin topraklarına gelip yerleşme sürecinin açıklanmaya ihtiyacı var. Tarihin her döneminde dünyanın merkezi konumunda bulunan Ortadoğu (bu tabir İngiliz oyunudur), sahip olduğu özellikler ve stratejik önemi nedeniyle sürekli bir çekim merkezi konumunda bulunmuştur.

Ortadoğu’nun bu durumu, bölgede savaşların ve egemenlik mücadelelerinin her dönemde yaşanmasına neden olmuştur. Ancak tarihin hiçbir döneminde ve dünya coğrafyasının hiçbir yerinde Yahudi ve Filistin halkları gibi birer avuç insan, Filistin gibi avuç içi kadar bir toprağın bu denli uzun ve sert mücadelesini yapmamıştır. Filistin üzerindeki Arap-Yahudi mücadelesi, modern çağın en uzun kavgasını teşkil etmektedir. Yahudiler için bu kavganın nedenleri daha çok dinî olmakla beraber, sonraları Siyonizm’in de etkisiyle siyâsî ve politik bir şekle bürünmeye başlamıştır.

Neden “dinî” diyoruz? Çünkü Yahudilerin inanışlarına göre Filistin bölgesi kendilerine Tanrı tarafından vaat edilmiştir. Dolayısıyla Milât sonrası 70 yılında Romalılar tarafından bölgeden sürüldükten sonra yaklaşık 2 bin yıl uzak kaldıkları kutsal topraklara dönüş mücadelesini hiç bırakmamışlar, diaspora dönemlerinde hep kendilerine vaat edilmiş topraklara dönme hayâliyle yaşamışlardır.

19’uncu yüzyıl Avrupa’sında antisemitizmin iyice yükselmesi ve milliyetçiliğin bir sonucu olarak ortaya çıkan Siyonizm, İsrail Devleti’nin kuruluşuna giden süreci başlatmıştır.

(Devam edecek)

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar