SON DAKİKA
Reklam
Reklam
Sertif PARLAK

Halep Kalesi'ne asılan Bayrak, yüz altı yıllık bir hasretin sembolüdür

Halep Kalesi'ne asılan Bayrak, yüz altı yıllık bir hasretin sembolüdür
A- A+

ORTADOĞU coğrafyasının “Bilâd-ı Şam” olarak adlandırılan kısmında yer alan Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin’in jeopolitik ve stratejik önemlerinin anlaşılması ve tarihî süreç içerisinde bölgede meydana gelen gelişmelerin sebeplerinin anlaşılabilmesi için etnik yapının ortaya konulması; olan bitenlere, kimin ne için sevindiği veya kimlerin neye buğz ettiğidir. 

Bu kadim dostların topraklarında, Firavun’a taş çıkartan Suriye Kasabı Esad ailesinin altmış üç yıllık zulüm iktidarının yıkılışının ilk kıvılcımı, Halep şehrinin işgalden kurtuluşu ile başladı. 

Yazımıza konu olan ise Halep kalesinde dalgalanan “Al Bayrağımıza” bakıp sevinenlerle bu sevinenlerle beraber Al Bayrağa olan kinlerini kusan ve “Ensar-Muhacir” kardeşliğimize, misafirperverliğimize düşman olan nadanlar/ yerli mankurtların gürültüsüdür.

Olan hadise ise, “Çırpınırdın Karadeniz’in” mısralarında hayat bulan, “Kafkaslarda esen yeller/ Halep sana selâm söyler/ Vefalı Türk geldi yine/ Selâm Türk’ün Bayrağına”şeklindeki beytinin terennüm edilmeye başlandığıdır. 

Neden Halep, neden “Al Bayrak”? 

Önce Hatay’ın kardeşi Halep’in serencamına bakalım...

I. Dünya Savaşı öncesinde Halep, İstanbul ve Kahire’nin ardından Osmanlı Devleti’nin üçüncü büyük şehriydi. Savaşın sonlarına doğru Osmanlı Cihan Devleti ordusunun geri çekilmesi ile şehir önce Araplar, daha sonra da İngilizler tarafından işgal edilmiştir (27 Ekim1918). Bu şekilde Halep’teki dört asırlık Osmanlı idaresi sona ermiş ve Faysal el-Hâşimî idaresindeki krallığın hâkimiyetine girmiştir. Ancak bağımsız bir devlet kurulmamıştır. Zira Fransızlar Sykes-Picout(*) ve Manda anlaşmasına dayanarak Şam ve Halep’i işgal etmişlerdir. Önce Halep özerk bir bölge ilan edilmiş, 1922 yılının sonlarında ise Şam, Dürzî ve Alevî özerk bölgeleri ile birleştirilerek federal bir devlet kurulmuştur. Bu federal devletin merkezi Halep iken, devletin yapısı üniter olarak değiştirilmiş ve merkez de Şam’a kaydırılmıştır (1924). 

II. Dünya Savaşı sonrasında ise Fransız işgalinden tamamen kurtulmuştur (15 Nisan 1946). Ancak unutmayalım, 1970 yılında zorba bir ihtilâlle işgalci zalim BAAS rejiminin zorbalığı altındaki Halep’in hep Müslüman Türk yurdu olduğu tarihî hakikattir. 

Birileri bilmese de Halep Kalesi’ne asılan Bayrak, yüz altı yıllık bir hasretin sembolüdür. Olan ise, gül ile Ümmet-i Muhammed’in birliğine giden yolun başlangıcı, Hilâlin Haçlı güruhuna karşı kıyama kalkanların Şam’ın Emevî Camii’nde kılınan şükür namazına işaret fişeği olmuştur. 

Yine birileri bilmese de(!) Halep, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Alparslan’ın hatırasıdır. Halep, Anadolu Selçuklu, Suriye, Irak Selçukluları ve Eyyûbilerin ve Zengilerin hatıraları ile hemhal olmuştur. 

Nihayetinde Halep’in kalesinde dalgalanan Al Bayrak, yüz yıl önce müstevlilerin bizeSykes-Picout antlaşması(!) ile biçtikleri libasın yırtılıp atılmasına giden yolun mihenk taşlarından olmuştur. 


 

Biz beklenen bir Milletiz

Yazımızın girişinde Halep Kalesi’ne asılan Al Bayraktan dolayı secde-i şükre kapananların yanında, ağababalarından aldıkları işaret ve icazetli oldukları mahfillerin sosyal medya ve yayın organlarında vaveyla koparmalarının esbâb-i mücibesi ise cemâziyelevvelerini bilenlerin malûmudur. 

Kim bunlar, niçin kıyamet koparıyorlar, neden hâlâ zalim Esad’ın hâmileri olan Rusya ve İran’dan medet bekliyorlar? ABD’den himmet beklemeleri bizi şaşırtır mı dersiniz?  

Kabiliyetimiz nispetinde bunları sıralayalım: ABD askerî ve tahkimat destekli, Fransız La farj çimento sanayii desteği ile tüneller inşâ eden Almanya, diğer Batılı devletçiklerin desteklediği ve beslediği yüz sene evvelki Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin özelliklerini taşıyan, Müslüman Kürtlere inat Kürtçülük yapan Marksist/ Leninist PKK ve uzantısı hizip/ Demlenmişler ve payandaları….

Diğer yanda “Libya’da ne işimiz var?”, “Karabağ’a terörist gönderiyorlar, Erivan’a yazıktır?”, “İlla da Esad’le görüşülüp anlaşalım (devrilmeden önce)” diyen 1945’teki Boraltan Köprüsü faciasında Türkiye’ye sığınan 145 Azerbaycan Türkü’nün Sovyetler Birliği’ne iadesinin ardından sınırın karşı tarafında kurşuna dizilerek katledilmesi olayına vize veren CHP zihniyeti ve şürekâsı… 

Ayrıca İran rejimine bağlılığını gizlemeye çalışan ve suret-i haktan gözüküp Suriye’deki zulmün müsebbibi Esad’ı devirmekle “Siyonizmin kazanmasını sağladınız” diyen akl-ı evvel eski tüfek nevzuhur politikacı artıkları ve şürekâlarıdır. 

Türkçülük türküleri söyleyip, Devlet Aklı’nın muvaffakiyetini bile hazmedemeyip, işi particilik mecraına çeken yerliler, milliyetçilik nutku çeken ve İ’lay’ı Kelimetüllâh için Nizam-ı Âlem Ülküsü’nden, medeniyet tasavvurumuzdan bihaber nasipsizleri bir tarafa bırakıyorum. Onları Allah ıslah eylesin inşaallah. Ezcümle kadim tarihimize düşman ülkeler ve içimizdeki hempaları ve yine içimizden olup Selçukluya, Osmanlıya nâdanlık yapan nevzuhur Cumhuriyetçi Tosuncuklar… Hamaset yaptığımızı söyleyenlerin olacağı muhakkaktır. Halep’te, Şam’da, Münbiç’te ve Tel-Rıfat’takiler neden bizi çağırıyor dersiniz?

Bunu biz söylemiyoruz, insaf sahipleri ve gönül coğrafyamızdakiler söylüyor… 

Türkler öyle güzel yönetmişler ki gittikleri yerleri. Bugün bile Osmanlı’nın eskiden yönettiği ülkelerde bazı insanlar evlerine Ay Yıldızlı bayrağımızı asarlar. 

Osmanlı’nın eskiden yönettiği ülkelerden birinde savaş çıkar. Doksanlı yılların Türk askeri Mehmetçik, yardım etmeye gider. Bu hatırayı tarihçi Prof. Dr. Tufan Gündüz, TRT ekranlarında Pelin Çift’in “Gündem Ötesi” programında Bosna Hersek dağ köylerinin birinde, o bölgede görev yapan Türk Barış Gücü askeri yetkililerinin başından geçen olayı gözyaşları ile aktarıyor. İhtiyacı olan insanlara yemek ve ilaç götürür. Oranın insanları “Şu uzak dağdaki evde de bir teyze yaşar tek başına, onun da ihtiyacı vardır” derler. Dünyanın en merhametli askeri Mehmetçik durur mu? Hemen araç hazırlanır, teyzeye gidilir. Teyze kapısını açıp karşısında Ay Yıldızlı bayrağı görünce gözleri dolar. “Biz onlarca yıldır sizi bekliyoruz evladım. Nerede kaldınız?” der. Adaletiyle, merhametiyle, sevgisiyle “Türk, beklenendir”. Beklenen Türk’ten kastedilen, Osmanlı’nın hâkim olduğu coğrafyalarda oluşturduğu ve adına “Vefalı Türk geldi yine” diye marşlar yazılan Türk imajıdır. Osmanlı’yı Osmanlı yapan, feth ettiği yerlerde uyguladığı “ısındırma, meylettirme, cezb ettirme” yönetimdir. Arapça karşılığı “istimalet” olan bu politika, özellikle Balkanlarda uygulanmış ve etkisi de günümüzde “Beklenen Türk” ifadesiyle yankı bulmuştur. Bugün Balkanlarda Müslüman halkların bulunması Osmanlı’nın sayesindedir. Tarih bizi çağırıyor, binlerce yaşlı teyzenin gözü yolumuzu gözlüyor. Sancağımızın gölgesi öyle büyük ki, Halep’teki de, Humus’ta ki de, Mümbiç’teki de, Başika’daki de, Kerkük’teki de Makedonya’daki de, Pakistan’daki de, Tiran’daki de bizi çağırıyor… Halep Kalesi’ne Al Bayrak’ın asılması boşuna değildir. Türkiye buralara kulak tıkayamaz, Türkiye oraları bıraksa bile onlar bizi bırakmak istemez. “Vefalı Türk geldi yine selâm Türk’ün Bayrağına…” Bu hamaset değil, biz beklenen bir Milletiz. Millet-i İbrahim şuurunda olup, Rıza-i Bâri yoluna fedai can yaparız. Bizim Ensar-Muhacir kardeşliğimizi istemeyenlerin kimler olduğunu yukarıda arzetmiştim. Halep Kalesi’ne Al Bayrak asanlara, o yolda yürüyen serdengeçtilere bir Peygamber öğüdü olsun:


 


Kan dökmeden vatanın kıymeti bilinmez
 

Asr-ı saadette Peygamber Efendimiz ve ilk Müslümanlar, Mekke’de müşriklerin şiddetli eza ve cefalarına, insanlık dışı baskı ve zulümlerine maruz kalıp dinlerinin emirlerini rahatça yerine getiremedikleri, ibadetlerini serbestçe yapamadıkları için Medine’ye hicret edip orayı ikinci bir vatan edinmişlerdir. Asıl vatanları olan Mekke’ye de sevgi ve özlemleri de devam etmiştir. 

Sevgili Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret ederken devesini Hazvere mevkiinde durdurarak Mekke’ye mahzun mahzun bakar ve “Vallahi sen Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlı, Allah katında en sevgili olanısın. Senden çıkarılmamış olsaydım çıkmazdım. Bana senden daha güzel, daha sevgili yurt yoktur. Kavmin beni, senden çıkarmamış olsaydı çıkmaz, senden başka bir yerde yurt yuva tutmazdım” der. 

Bunun üzerine Yüce Allah, Peygamber Efendimiz’e şöyle vahyetmiştir: “Elbette o Kur’ân’ın tebliğini üzerine farz kılan Allah, seni yine döneceğin yere döndürecektir.”(Kasas sûresi/ 85) 

Bir tefsire göre döneceği yerden maksat Mekke’dir. Gerçekten Peygamber Efendimiz ve ashabı hicretin sekizinci yılında Mekke’ye dönerek fethetmişlerdir. Vatan, doğup büyüyen ve üzerinde yaşanan toprak parçasıdır. Vatan, görünüşte sade bir toprak parçasıdır. Fakat alelade, sıradan bir toprak parçası değildir. Bir milletin hâkim olarak üzerinde yaşadığı, hâkimiyet kurduğu, barındığı, gerekirse uğrunda canını feda edeceği toprak parçasıdır. 

Yurt da aynı anlamdadır. Mübarek vatanımızın her karış toprağı şehit kanlarıyla yoğrulmuştur. 

Hülâsa… Kastımız hamaset değil, olan bitenlerin bir tecelli İlâhî olduğu, nasların, meselelere hikmetle ve tefekkürle bakmasını dilemektir.

Bundan 100 yıl önce, dünyanın büyük emperyalistleri birleşip Osmanlı’yı yıktılar. Takdirin önüne geçilmez, lakin maceraperestler (İttihat ve Terakki) ecdadı dinlemeyip nadanlarla ittifak oldular. Tecelli İlâhî, tarihi âkibet vâki oldu.  

Diğer yanda bilinmesi gereken acı hakikat şudur: Düşman düşmanlığını yaptı/yapacak ama bu onların suçu değil bizim hep uyanık ve “İki günü denk olan zarardadır” hadisini ser-levha edip ona göre hareket etmeliyiz. 

El-Hakk, teknolojide, bilimde geri kaldığımız için, kendi aramızda kavga ettiğimiz için güçsüz düştük. Elimizde küçük ama güzel bir ülke kaldı. Şimdi bizim yapmamız gereken, herkesten çok çalışıp, ne iş yapıyorsak onu en güzel şekilde yapıp tekrar güçlü hâle gelmektir. İşin uçak yapmaksa, en iyi uçakları yapmak için gece gündüz çalışacaksın. İşin öğretmenlikse, çocukları en iyi şekilde yetiştirmek için çalışacaksın. Meselâ anlaşılması çok kolay olan, işimiz kalem üretmekse, dünyanın en iyi kalemini üretmeye çalışacağız. İşiniz öğrencilikse, derslerine en iyi şekilde çalışacaksın. Diyecekler ki, Türkiye ne yaparsa çok iyi yapar. Ülkeni sever, ülken için çok çalışırsan, bütün dünya da sana saygı duyar. Allah Teâlâ çalışana verir. 

Ecdadımızın bânisi Osmanlı’yı 700 yıl önce kuran Osman Gazi’ye, kayınbabası, muallimi Şeyh Edebali de öylesine güzel öğütler vermiş ki, o kadar büyük bir Devlet kurabilmiş.Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihatı: “İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!  Mert ol, yürekli ol. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp iniş, yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey, memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca Bey için yapılmaz.  Kimsenin umudunu kırma.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar; akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.”

Son sözümüzde, istiklalleri uğruna fedai can ve Din-ü Devlet Mülkü Millet uğruna can veren bütün şehitlerimizin şahsî mânevîlerinde, Halep Kalesi’ne Al Bayrak asan mücahitlere bu şiirin iki mısraını hediye ediyorum:

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,/ Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

Onun için dilimizde, “Allah kimseyi dünyada vatansız, ahirette imansız etmesin”denilmiştir. Vesselâm...

-------------------------                                                                              

(*) SYKES-PICOT ANTLAŞMASI

I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin Asya’daki topraklarının paylaşılması konusunda yapılan gizli antlaşma (16 Mayıs 1916). Geniş bilgi için: Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 204-206 numaralı sayfalarda yer almıştır, bakılabilir.)

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar