SON DAKİKA
Sertif PARLAK

Batı Medeniyetinden Efsunlananlar (1)

A- A+

SON birkaç yüzyılda gelişen bilim, garip bir medeniyet anlayışını dünyaya kabul ettirdi.

Medeniyet, bilmek ve yapabilmek demekti. Bilim metoduyla bilenler ve bilimin uzantısı olan teknolojiyle yapabilenler “medenî” idi. Medeniyet sürekli ilerliyordu. Medenî olmayanlar gittikçe daha geride kalıyordu.

İşin ilginç yanı, bu anlayışa göre medenî olmayanlar da aynı medeniyet anlayışını benimsedi. Bu anlayış çerçevesinde bilenler ve yapabilenler sadece medenî değil, aynı zamanda üstün insan kabul ediliyordu. Medenîler kendini üstün, medenî olmayanlar kendini aşağı görüyordu. Yeni dünya nizamı kurulmuştu.

Medenî ve üstün olanların ekonomik, askerî ve siyasî gücü vardı. Kararı onlar verecek ve herkes, eli mecbur, uygulayacaktı. Güç, bu demekti. Netice; beşeriyetin imhası, ahlâkın tefessüh etmiş hâli ortadadır. Günümüzdeki insanî kaos ve vahşetin sınır tanımayan ahvalinin müsebbibi o menhus “Batı medeniyeti” değil midir? Siz ne dersiniz Batı’nın efsununa kapılan mankurtlar? Gelin, meseleye bizim inancımızın penceresinden, Nebevî örneklerden bakalım…

Din temelli medeniyetin içerik ve arka plânında yer alan itici gücü ve ulaşması gereken hedefleri din ve vahiy belirler. Bu sebeple medeniyetlerin ilk kurucuları ve sonraki süreçte de devamını sağlayanlar peygamberlerdir. Medeniyetin ilk kurucusu ve şekillendiricisi de ilk insan, ilk peygamber Hazreti Âdem’dir. Hazreti Âdem’den son peygamber Hazreti Muhammed’e kadar bütün peygamberler medeniyetin öncüleri, kurucuları ve rehberleridir.  

İslâm medeniyet tasavvurunda model insan Hazreti Muhammed

Hazreti Âdem örneğinde de belirttiğimiz gibi, peygamberler en önemli medeniyet öncüleri, kurucuları ve tasarımcılarıdır. Dolayısıyla her peygamber kendi devrinde bir medeniyet öncüsü, hatta bir İslâm medeniyet aydınlanmacısıdır. Bu seçkin insanlar, özünden uzaklaşmış Tevhid, inanç, ahlâk ve medeniyet kodlarını yerli yerine koymakla görevli oldukları gibi, ayrıca kendi çağları itibarıyla revaçta olan medeniyet unsurlarını da kültürlerine katmakta, maddî ve manevî olarak yeryüzünün imarına fiilî olarak katılarak bu bağlamda Allah ile insan arasındaki bağın korunmasına önayak olmaktadırlar.

Bu medeniyet sürecinde/serüveninde sonraki her dönem, bir öncekine göre daha iyiye, daha mükemmele doğru bir ilerleyiş ve gelişim içinde olmuştur. Medeniyet tasavvurunun en son ve zirvedeki örnek şahsiyeti ise Hazreti Muhammed’dir (sav).

Hazreti Muhammed (sav), -Kendisinin de ifade ettiği gibi- adeta tamamlanmak üzere olan ve sadece tek bir tuğlaya ihtiyacı bulunan mükemmel ve şahane bir binanın, o binayı tamamlayan son tuğlası gibidir. Hazreti Peygamber, cahil bir toplumdan geçmişte hiçbir örneği görülmemiş, bütün insanlığa örnek olacak bilgi ve adalete dayalı mükemmel bir toplum ve medeniyet çıkarmıştır. Çünkü O, tarihin gidişatını/istikametini değiştirmiştir. Tamamen insanlıktan ve medenîlikten yoksun, cahil ve birbirlerini boğazlamaktan, insanları diri diri toprağa gömmekten çekinmeyen, hırsızlık ve ahlâksızlığın ayyuka çıktığı bir Arap topluluğundan örnek, medenî bir Müslüman toplumu çıkarmıştır.

Allah’ın Resûlü şöyle buyurdu: “Ben ve Benden önceki nebîlerin misâli, bir bina inşâ edip de bir cephede bir tek kerpiç koyulacak yeri hariç, o binayı tamamlayan ve tezyin eden bir kimse gibiyiz. İnsanlar o binanın etrafında dolaşıyor ve güzelliğine hayran kalıyorlar, ‘Keşke şu boşluk da tamamlansaydı’ deyip duruyorlardı. İşte Ben, peygamberlerin sonuncusu olarak o kerpici yerine koyarak İslâm inşâsını/binasını tamamlayan kimseyim.” (Buhari, Menakıb, 18) 

İlk insan ve ilk peygamber Hazreti Âdem’den Hazreti Muhammed’e kadar gelen bütün peygamberlerin vermiş olduğu Tevhid ve ahlâk mücadelesi, inşâ edilerek insanlığa miras bırakılmak istenen bir medeniyet binası misâline benzer. Bu binada her şey tamam, ancak bir tuğlalık boşluk bulunmaktadır. Bu boşluk, mükemmel olarak yapılan binayı seyredenlerin gözüne takılır ve dikkatleri o noktaya celp eder. İşte Hazreti Muhammed (sav), binadaki eksik kalan tuğlayı yerli yerine koyarak inşaattaki bu eksikliği de gidermiş olur.

Hazreti Âdem (as), ilk peygamber olması sebebiyle de vahyin/İlâhî bilginin desteğini almış, medeniyeti vahiy bilgisi temelleri üzerine oturtmuş, sonuçta çok güçlü bir imana sahip olmuştur. Medeniyetin en vazgeçilmez ilkesi olan inancı “Tevhid” zemini üzerine kurmuştur.

Din temelli bütün medeniyetlerin ortak ve değişmez özelliği “Tevhid”dir. Yüce Yaratıcı, Hazreti Âdem’e indiği dünyada nasıl bir hayat sürdürmesi gerektiğinin ilkelerini, yol ve yordamını da öğretmiş, medeniyetin en önemli ikinci ayağı olan ahlâk nizamı da böylece Hazreti Âdem ve onun zürriyetinden gelenlerin, çocuklarının hayatında ve yeryüzünde hâkim olmaya başlamıştır.

Yine Hazreti Âdem, okumayı, yazmayı, kısacası ilmi/tefekkürü öğrenmiş, böylece medeniyetin bir başka ayağını oluşturmuştur. O, çocuklarına ve kendini takip edenlere nasıl bir hayat yaşamaları, nasıl bir kültür oluşturmaları gerektiğini, bu yaşayış biçiminin neyi amaçladığını göstermiştir. Çünkü onun insanlığa sunmuş olduğu örnek medeniyet tasavvurunda hem dünya, hem de ahiret saadeti amaçlanmaktadır.

Medîne şehrinin asıl ismi Hicret’ten önce Yesrib idi. Medîne ismini o şehre Hazreti Muhammed (sav) vermiştir. Medîne, göçebelikten/bedevilikten medeniyete geçmenin yolu ve kapısıdır. Bu İslâm Peygamberinin oluşturduğu medeniyet, kuruluşundan itibaren hem medenîleşmeyi, hem ahlâkîleşmeyi, hem ilerlemeyi, kardeşliği, bir arada birlikte yaşamayı, ilmi, irfanı, fikri, hem de tefekkür ve hikmeti beraberinde getirmiştir. Yüce Peygamber, Allah’ın yönlendirmesiyle bu cahil topluluğu Tevhid inancına çağırmış, onları Mekke döneminde Tevhid, risalet ve ahiret ekseninde eğitip olgunlaştırmış, Medîne döneminde ise yine Tevhid inancına dayalı bir toplum ve yönetim düzeni kurmuştur.

Bu dönemde Tevhid inancı etrafında insanı merkeze alan, adalet ve merhamet ilkeleriyle desteklenmiş, bilgi, eğitim ve öğretimi ilke edinmiş, insanı özgürleştirmeyi ve huzura kavuşturmayı amaçlayan, vahyin aydınlığında bir medeniyet oluşmaya başlamıştır. Bir yerde toplum düzeni, sosyal bir nizam, insanların bir arada yaşama güvencesi varsa, orada medeniyet vardır.

(Devam edecek…)

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar