SON DAKİKA
Sertif PARLAK

İsrail'in zulmüne Kur'ân penceresinden bir bakış ...

A- A+

NİYETİMİZ herhangi bir dinî grup veya millete düşmanlık etmek değildir. İsrail Devleti’nin terörist yapısı ve yıllardır Filistin’de Müslümanlara ettiği zulüm, özellikle en son yaptıklarını seyrettikten sonra meseleye Kur’ân açısından bakmak evlâdır diye düşünüyoruz.

“De ki, ‘Allah katında cezası bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lânetlediği ve gazap ettiği, bir kısmını maymunlara ve domuzlara çevirdiği, tâğuta tapan kimselerdir. İşte bunlar, yeri daha kötü olanlar ve doğru yoldan daha fazla sapmış bulunan­lardır.” (Maide, 60)

Hayat rehberimiz Kur’ân-ı Kerim’in bize işaret ettiği hakikati bugünlerde acı şekilde yaşıyoruz. Adeta insanlıktan çıkan İsrail’in Filistin’de yaptığı da budur. Çünkü onların yaptığını başka bir canlı ile mukayese etmek, o canlıya da hakaret olur.

İnsan ekmel-i mahlûkat, eşref-i mahlûkattır. Ona ilim ve hikmet verildi. Akıl verildi. İnsan Allah’tan bir ruh taşır. Tîn Sûresi’nin 4’üncü ayetinde, “Andolsun ki, Biz insanı en güzel biçimde (ahsen-i takvim) yarattık” buyurulmaktadır. Eğer insan fıtratından saparsa kan döker, hayvandan da aşağı bir zalim ve kan dökücü hâle dönüşür. İşte o zaman “belhüm adâl” olur. Oysa insanın doğuştan gelen hakları vardır. Bu haklar hiçbir şekilde başkaları tarafından gasp edilemez, engellenemez. Bugün modern ismi ile insan hakları diye kabul edilenler, o zamanki ismiyle “kul hakkı” idi. Bizim inancımız insan hakkına son derece titiz davranır, her insanın fıtrattan gelen haklarına saygı duyar.

Tâğutî dinlerde insana saygı yoktur. Tâğut, hakkı tanımayıp azan ve sapan her kimse ve her güç yahut daha geniş anlamıyla Allah’tan başka tanrı edinilen şeylere verilen addır. Azgın ve sapkın olması sebebiyle şeytana da tâğut denilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de “tâgut” kelimesi, insanlar tarafından ilâh edinilmiş bütün bâtıl tanrıları, insanların Allah Teâlâ’ya isyan etmelerine sebep olan görünür ve görünmez varlıkları, insanlık tarihi boyunca hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterme gayretkeşliğini yansıtan bütün küfür ve ilhâd faaliyetlerini ifade eden bir terim olarak kullanılır.

Kur’ân-ı Kerîm’de “cibt” (“gerçeği kabul etmeyen kaba ruhlu insan veya küfrün ve kötülüğün temsilcisi olan her şey” anlamında kullanılan bir tabir) lafzıyla birlikte sekiz yerde geçen tâğut kelimesinin Tevhid akîdesinin insanlar tarafından benimsenmesine engel olan insan, şeytan, kâhin ve sihirbazların hepsini, Allah Teâlâ dışında insanlarca mâbud edinilmiş bâtıl tanrıların tamamını ve gerçek mabuda karşı kulluk görevlerini yerine getirmeyi engelleyen düşünce sistemlerini ve faktörleri ifade ettiği de müfessirlerce kaydedilmiştir.

“Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi?” sorusundaki “yeri kötü olanların” nitelikleri ayetin devamında tanıtıldığı hâlde kimlerin daha kötü yerde olduğuna dair bilgi verilmemiştir. Bu konuda müfessirler farklı görüşler belirtmişlerse de bize göre ayetin bağlamına uygun olan şudur: 57 ilâ 58’inci ayetlerde müminlerin dinini, ezan ve namazlarını küçümseyip alay ve eğlence konusu yaptıkları bildirilen kimselerin Allah katındaki yeri elbette kötüdür, cezaları da ağırdır. Fakat Allah katında yeri bunlardan daha kötü olanlar da vardır. Bunlar, Allah’ın lânetlediği, gazap ettiği, bir kısmını maymunlara ve domuzlara çevirdiği, tâğuta tapan kimselerdir.

Ayette yer alan “bir kısmını maymunlara ve domuzlara çevirdiğine” dair ifadenin gerçek bir dönüşmeye mi, yoksa ahlâkî ve manevî bir değişim ve bozulmaya mı işaret ettiği hususunda Kur’ân’da herhangi bir açıklama yoktur. Müfessirlerin çoğunluğuna göre Allah’ın buyruklarına uymayanlar gerçekten fiziksel bir dönüşüme uğratılarak maymun veya domuz hâline getirilmişlerdir. Ancak başta tâbiînin meşhurlarından Mücâhid olmak üzere bazı müfessirler, bu tür ifadeleri Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyen günahkâr kimselerin maruz kalacağı ahlâkî çöküntünün mecâzî bir anlatımı olarak ifade etmişlerdir.

Ayette belirtilen cezaların kimlere verildiği açıkça belirtilmese de, Kur’ân’ın çeşitli yerlerinde İsrailoğullarının bu tür cezalara çarptırıldığı bildirilmektedir. Yüce Allah, İsrailoğullarına Cumartesi (Sebt) gününü kutsal tatil günü olarak ayırdığını bildirmiş ve bu günde çalışmalarını ebedî olarak yasakladığını haber vermişti. Ancak onlar hileli yollarla Allah’ın emrini çiğnediler, bu sebeple Allah onları lânetledi (Nisa, 47), “Onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun’ dedi (Bakara, 65).

“Allah’ın ayetlerini inkâra devam etmeleri ve peygamberleri öldürmeleri sebebiyle zillete, fakr u zarurete mahkûm oldular, Allah’ın gazabına uğradılar.” (Bakara, 61; Âl-i İmrân, 112) Müfessirlerin tarif ettikleri bu ayetin bağlamı Yahudilerle ilgili olduğuna göre, ayette belirtilen diğer cezaların yanında -gerçek veya mecâzî anlamda- “maymunlara ve domuzlara çevirme” cezası da büyük bir ihtimâlle yine onlara verilmiştir.

Yahudilerin çeşitli dönemlerde hak dinden saparak putlara taptıkları da Kur’ân-ı Kerîm’de haber verilmiştir (Bakara, 54; Tâ-hâ, 88). Şüphesiz Kur’ân’ın bundan maksadı tarihî olayları anlatmak değil, Yahudilerin bildiği ve kendi milletlerinin başından geçmiş olan olayları onlara hatırlatarak ders almalarını sağlamaktır. Yahudiler vahiy aracılığıyla yani Tevrat’la aydınlatılmış oldukları için Allah’ın buyruklarına aykırı davranmalarının mazereti kalmamış, sonuçta bu tür ağır cezalara çarptırılmışlardır. Ayetin ifade ettiği “Allah katında yeri daha kötü olanlar ve doğru yoldan daha fazla sapmış bulunanlar” bunlardır.

Son sözümüz, Â’raf Sûresi 179’uncu ayetin işareti ile nihayet bulsun:

“Bu sebepledir ki, ayette söz konusu yeteneklerini doğru kullanmayanlar hayvan sürülerine benzetilmiş, hatta onlardan daha şaşkın, daha akılsız oldukları bildirilmiştir. Zira hayvanların da duyu araçları olmakla birlikte duyu verilerini kullanarak bunlardan bilgi üretme, hükümler çıkarma, bilinenlerden yola çıkarak bilinmeyenlere ulaşma gibi aklî ve zihinsel faaliyetler gösterme ve sonuçta zihnini doğru bilgi ve inançlar ve hayatını güzel davranışlarla süsleme imkânları bulunmamaktadır. Böyle bir imkâna sahip olarak yaratıldıkları hâlde bu imkânı doğru ve yerinde kullanmayan insanlar, ayette hayvanlardan daha akılsız olarak nitelenmiştir.

Eğer insanın dinî hayatını ve değerler dünyasını ilgilendiren görüş, düşünce ve inancı, ahlâkı, tutum ve davranışları hayvanlarla ortak yanını oluşturan aşağı duygu ve tutkularının tesiriyle yön değiştirmeye başlamışsa, artık bu insan aklının kontrolünden çıkmış, güdülerinin hâkimiyetine girmiştir; böyle bir insan artık fiilen diğer canlılardan daha aşağı bir duruma düşmüş, gerçek mutluluk ve kurtuluş sebeplerinden uzaklaşarak gaflet ve dalâlete sapmış demektir.

Kur’ân-ı Kerîm’in çeşitli vesilelerle bize bildirdiğine göre Yüce Allah, böyle bir durumdan korunmaları için insanlara inanç ve amel dünyasını belirlemek üzere başlıca iki imkân vermiştir. Böylece insanı hayvandan ayıran en büyük özellik akıl olduğu için, ayetin metninde insanı hayvanlarla karşılaştıran ifadede geçen ‘âdal’ (daha şaşkın) kelimesini ‘daha akılsız’ diye çevirmek de mümkündür.”

Zalimler için yaşasın Cehennem!

Vesselâm…

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar