SON DAKİKA
Reklam

RÜZGÂR GÜLÜ

RÜZGÂR GÜLÜ
A- A+

Ferit, Adana’nın sıcağında, yakıcı güneşin altında pamuk tarlasında çalışıyor akşam olunca da yorgun argın briketten yapılma sıvasız derme çatma kapısı ve penceresi olan iki göz odası olan birisi mutfak olarak kullanılan evine geliyor, yemeğini yedikten sonra divana uzanarak uyumaya çalışıyordu. Sıcak ve sineklerden dolayı geçte olsa uyuyabiliyor, sabah da aç karnına bir şey yemeden yine pamuk tarlalarına ırgatlığa gitmek üzere yola koyuluyordu. Eşi Fadime beş sene evvel Ferit’e kaçmış Ece adında birde kızları olmuştu. Ferit uyurken veya işe gittiğinde oda bu iki göz evin içerisinde dolanıyor, Ece ile ilgileniyor, gün geçtikçe çekilmez olan bu hayatına ve kaçarak yapmış olduğu hatadan dolayı kendisine, cahilliğine kızıyordu.

Bir gün Ferit her zamanki gibi kalkıp ırgatlığa gitmedi, Fadime onun hasta olup olmadığını sordu ama o hiçbir şey söylemedi. Günler geçip gidiyor Ferit evden dışarı çıkmıyor, işe de gitmiyor, Fadime’ye de bir şey söylemiyor ya yatıp uyuyor ya da divana oturup düşüncelere dalıyordu.

Bunun böyle gitmeyeceğini anlayan Fadime Ece’yi babasına bırakarak kendisi tarlalara gitmeye başlamıştı. Fadime yevmiyesi ile akşam eve gelirken ekmek ve yiyecek alıyor, akşamdan yemeği hazırlıyor, sabah erkenden de kalkıp işe gidiyordu. Bir gün akşam işten geldiğinde Ferit’in evde olmadığını, Ece’nin de divanda babasının yattığı yerde uyuduğunu gördü. Etrafa bakan, komşularından, ilerideki kahveden Ferit’i soran Fadime onu hiçbir yerde bulamadı. 

İlk zamanlar Ece’yi komşulara bırakarak işe giden Fadime birkaç gün sonra Ece’yi de yanında götürmek zorunda kaldı. Haftalar geçmiş Ferit’ten bir haber alamamıştı. Anlamıştı ki Ferit bir daha dönmemek üzere onları terk edip gitmişti. 

Yaz boyu böyle idare eden Fadime bir gün erkenden Ece’yi kucaklayarak, gün ağarırken otogara gitti, kararını vermişti. Otogarın tuvaletinin önünde kızını bırakıp orada beklemesini, kendisi gelene kadar bir yere gitmemesini tembihledi. Aradan yarım saatten fazla geçmişti ki tuvalet görevlisinin dikkatini uzun zamandır orada bekleyen kız çocuğu çekti. Ece, annesinin tuvalette olduğunu ve onu beklediğini söyledi. Tuvalet görevlisi uzun zaman olması sebebi ile bayan yolculara tuvaleti kontrol ettirdi ama Ece’nin annesi orada yoktu. Bunun üzerine otogar polisine haber verildi ve polisler Ece’yi polis otosuna bindirerek karakola gönderdiler.

Bütün bu olanları uzaktan, saklandığı yerden seyreden Fadime ileriden Bekir’in geldiğini gördü. Bekir Muş’tan gelmiş mevsimlik bir işçi idi. Tarlalarda çalışırken Fadime ile anlaşmış birlikte kaçmaya karar vermişlerdi ama Bekir çocuğu istemiyordu. Fadime ile biraz önce gerçekleşen olayı planlamışlar, Ece’yi emin ellere devletin şefkatli kollarına teslim ettikten sonra Antalya otobüsüne binerek bu şehirden uzaklaşmışlardı. Fadime otobüsün içinde Bekir’in yanında otururken bu ikinci kaçışı ile de eski hatasını tekrarlayıp tekrarlamadığını düşünüyordu.

“Acaba yine mi hata yapıyorum? Bu sefer doğru olan bu muydu? Yoksa bir kez daha mı yanıldım?”

Bu sırada başka bir yerde Esin abisi ile birlikte annesinin elinden tutmuş kapısında bekçi bulunan bir bahçeden içeri girmişlerdi. Esin altı abisi de dokuz yaşında idi. Girdikleri bu binanın bahçesinde farklı yaşlardan çocuklar oyun oynuyor, gülüp eğleniyorlardı. Annesi bahçe içerisindeki binanın girişinde oturan görevli ile konuşarak müdür ile görüşmek istediğini söyledi. Çocukların bahçede oynayıp oynayamayacağını öğrendikten sonra onları görevliye teslim ederek üst katta yer alan müdür odasına yöneldi. 

Kendisini biraz şişmanca sevimli yüzlü bir bayan karşıladı. Yurt müdürü olduğunu öğrendiği bu bayana durumu anlatarak eşinin cezaevinde bulunduğunu ömür boyu da hapisten çıkamayacağını, iki çocuğa bakmasının özelliklede kız çocuğuna bakmasının çok zor olduğunu belirterek kızı Esin’i Yetiştirme Yurduna vermek istediğini belirtti. Uzun süren görüşmenin ardından Müdüre Hanım gerekli evrakları tanzim ettirerek bir hafta sonra tekrar uğramasını, bu süre içerisinde tahkikatların yapılacağını ve komisyonun karar vereceğini ifade etti.

Kızını ve oğlunu yanına alarak yurttan ayrılan Belgin kenar mahallede yer alan ve kirada oturdukları evlerine doğru yürüyerek gittiler. İki aydır kirayı da ödeyemedikleri için ev sahibinin kendisine verdiği on günlük mühleti de göz önüne alarak kara kara ne yapacağını düşünmeye başladı.

Ev sahibinin verdiği ekmek ve bir kap yemekle karınlarını doyuran aile erkenden yatıp uyudular. Günler her zamanki hızı ile gelip geçerken Belgin için bu bir hafta geçmek bilmiyordu.  Haftanın ilk günü çocuklarını yanına alarak hemen yurt müdürlüğünün yolunu tutan Belgin müracaatının kabul edildiğini öğrendiğinde sevinci ve üzüntüyü bir arada yaşıyordu. Evladından kızından ayrılacağı için büyük bir acı ve üzüntü duyuyor, kızının rahat edeceğini, emin ellerde büyüyeceğini düşündükçe de içini ferahlatmaya çalışıyordu.

Kızına durumu farklı bir şekilde anlatarak burada arkadaşları ile beraber olacağını, beraber yemek yiyip, beraber yatacaklarını, beraber oyunlar oynayıp, beraber okula gideceklerini söyledi. Kızını orada bırakarak oğlu ile birlikte eve dönen Belgin ertesi gün oradan ayrılacakları için birkaç parça olan eşyalarını toplamaya başladı onları karşı komşuları olan ikinci el eşya alıp satan Ahmet abiye verecek buradan alacağı parayı yol parası edecek, kalanı ile de gittikleri şehirde iş bulana kadar idare edecekti. Kızına ait birkaç parça elbiseyi de yurda götürmek üzere paketleyerek hazır etti. 

Esin’in yurda geldiği gün Ece’yi de tüm araştırmalara rağmen ailesine ulaşamamaları nedeniyle yurda getirmişlerdi. İkisi de yurtta ilk günleri olması nedeniyle bahçede diğer çocuklardan uzakta bir köşede gariban bir şekilde oturmaktalardı. Bir süre sonra birbirleri ile kaynaşan ve arkadaş olan bu iki çocuk zamanla arkadaşlıklarını ilerletmiş birbirlerinden ayrılmaz olmuşlardı. Birlikte geziyor birlikte oynuyorlardı. Yatakları da yan yana idi. Zamanla bu iki çocuk can ciğer arkadaş arkadaştan da öte kardeş olmuşlardı.

Yıllar böyle geçti. Kimseden haber gelmedi. Ne Fadime, ne Belgin, ne Ferit… İkisini de hiç kimse sormadı.

Yıllar bu şekilde geçmiş iki çocukta okula başlamıştı. Birlikte okula gidiyorlardı, ikisi de aynı sınıfta okuyordu. Bugüne kadar da ailelerinden kendilerini arayıp soran kimsede olmuyordu. Bir bayram günü hayırsever insanlar çocuklara çeşitli hediyeler getirmiş ve dağıtmışlardı. Esin’e bir bebek Ece’ye de büyükçe bir rüzgâr gülü vermişlerdi. Rüzgâr gülünü alan Ece bahçede koşturarak rengarenk olan rüzgâr gülünün kanatlarının dönüşünü büyük bir keyifle izliyordu. Rüzgâr gülü Esin’in çok hoşuna gitti ve kendisine verilen bebek ile değiştirmek istedi ama Ece bunu kabul etmedi hatta bir süre oynamasına bile izin vermedi. Bu duruma çok üzülen Esin, Ece’ye gücendi ve çok üzüldü. Akşam yattıklarında üzüntüsünden rahatsızlanan Esin ateşler içinde kalmış terlemeye başlamıştı. Yurttaki ablalar ve anneler Esin’le ilgilenmiş yurt doktoruna götürmüş ilaçlar vermişlerdi. Esin’in bu durumuna üzülen Ece gece boyunca onun yanında kaldı ve uyuduğu sırada rüzgâr gülünü onun yatağına bıraktı. Sabah uyanan ve kendisine gelen Esin bunu görünce çok sevindi ve Ece’nin boynuna sarılarak teşekkür etti. Yurtta yıllar böylece geçip giderken gün gelmiş Ece ve Esin liseyi bitirerek diplomalarını almış üniversite sınavlarına girmişlerdi. Ece İstanbul Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesini, Esin’de aynı üniversitenin Elektrik Mühendisliği Fakültesini kazanmıştı. Bu duruma çok sevinen iki arkadaş, iki kardeş için hayat bundan sonra daha zor geçecek gibi idi. Büyük bir şehire gidecekler, nerede yatıp kalkacaklardı. Gün geldi iki arkadaş İstanbul’a gelerek kayıtlarını yaptırdılar ve üniversitenin içinde yer alan yurda yerleştiler. Dört yıl boyunca yurtta kalan bu iki kız okulun tatil olduğu zamanlarda restoranlarda, kafelerde çalışıyor para kazanıyorlardı. Devletin kendilerine verdiği desteğin katkılarıyla da okullarını başarıyla bitirip aynı firmada stajlarını tamamlayan bu iki arkadaşın çalışmalarından çok memnun olan firma yetkilileri onları işe aldılar.   

Bir süre sonra bu iki arkadaş firmanın Adana’da bulunan Rüzgâr Enerjisi Santrali inşaatında görevlendirildiler. Birisi elektrik diğeri makina mühendisi olan iki arkadaş yine birlikte olacaklardı ve garip bir tesadüf ki arkadaşlıklarının başladığı memleketlerine geri döneceklerdi.

İnşaat şantiyesinde aynı konteynırda kalan bu iki arkadaş büyük bir özveri ile çalışıyor, ellerinden geldiğince işlerini en iyi şekilde yapmaya gayret ediyor, iş yerindeki arkadaşları tarafından da sayılıp, seviliyorlardı.

Makina mühendisi olan Ece bir gün bir rüzgâr türbininin montajı sırasında kaza geçirmiş birkaç gün hastanede yatmak zorunda kalmıştı. Bu süre içerisinde Esin’de izin alarak hastanede onun yanında kalmış onunla ilgilenmişti. Bu süre içerisinde Esin yetiştirme yurdunda kaldıkları zaman bayramda verilen rüzgâr gülü nedeniyle nasıl hasta olduğunu ve Ece’nin kendisi ile nasıl ilgilendiğini hatırlatarak şimdide rüzgâr türbini nedeniyle kendisinin Ece’ye baktığını hatırlatarak gülüşmüşlerdi.

Esin gülerek, “Hatırlıyor musun? Yıllar önce rüzgâr gülü için hasta olmuştum. Şimdi de koca bir rüzgâr gülü yüzünden sen başına iş açtın.” dedi.

Esin ve Ece bu sırada hastaneden çıkar çıkmaz hediyeler alarak uzun yıllar kaldıkları yetiştirme yurduna gitmeye, çocukları ziyaret etmeye karar verdiler.

Esin’in hastanede yattığı süre içerisinde arkadaşları da ziyaretlerine gelmişlerdi. Özellikle Şantiye Şefi Yüksel’in yardımcısı Fikret’le kendilerini ziyareti Esin’i çok sevindirdi.  Hem Esin’e hem de Ece’ye ayrı ayrı çiçekler getiren arkadaşlar bir süre sohbet ettikten sonra geçmiş olsun dileklerini ileterek hastaneden ayrıldılar. Yüksel’e karşı ilgi duyan Esin onların ziyaretinden sonra bunu Ece’ye anlattı Yüksel’i görünce çok heyecanlandığını söyledi. Ece’de kendisinin de Fikret’e karşı benzer duygular beslediğini ifade etti. İkisi de çiçekleri seyrederek hayallere daldılar.   

Birkaç gün sonra bir sabah hastaneden tam olarak iyileşmiş şekilde çıkan iki arkadaş şantiyeye gitmeden önce bir alışveriş merkezine giderek çeşitli oyuncaklar aldı, Esin özellikle epeyce rüzgâr gülü satın aldı. Tüm bu hediyeler ile çocukluklarının geçtiği yurdu ziyaret eden ikili bunları çocuklara hediye ederek onları sevindirdiler. Kendilerini tanıyan ve halen çalışan yurt personeli ile de sohbet eden Esin ve Ece yurt yemeklerini özlediklerini söylediklerinde çalışanlar onları bırakmadılar ve öğlen yemeklerini de çocuklarla birlikte burada yedikten sonra yurttan ayrıldılar. Bu ziyaret, ikisine de iyi gelmişti.

Şehir merkezindeki ofiste Yüksel ve Fikret’i kendilerini şantiyeye götürmek üzere beklediklerini gördüklerinde gülümsemeye başladılar. Şantiye yolunda bir yandan Yüksel ve Fikret’le sohbet ediyor, gülüşüyor 

Konuşmadıkları zamanlarda hayaller kuruyorlardı, Esin Yüksel’le, Ece Fikret’le aynı gün, aynı düğün salonunda evleniyor, ikisinin de kızları oluyor ve tıpkı kendileri gibi can ciğer arkadaş, kardeş oluyorlardı. 

Yıllar sonra bir rüzgâr gülü büyümüş, dev bir rüzgâr türbini olmuştu. Ama çocukluğun o küçük kanatları hiç dönmeyi bırakmamıştı.

 

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

İrfan BAŞARANOĞLU yazıları

Çok okunanlar