SON DAKİKA
Reklam
Reklam
Sertif PARLAK

Yerli ve Millî Olmak: Bir Milletin Kendine Dönüş Hikâyesi

A- A+
Reklam

Ayaklarımızın yere basmaması. Kalbimizin de bu topraklara bağlı olması gerekir. İçeriden bakınca neden müstemleke geçerliliği gibi siyasetçilerin istendiğini daha iyi anlarız. Milletin hakikatini karartmaya çalışan aydınların neden desteklendiğini daha kolay görürüz. Yerli ve millî olmak, her dönemde sahip çıkmaktır. Yerli ve millî olmak, tarihin, çakılı bilgi yığını değil, yaşayan değerlerin manzumesinin bilinmesidir; tarihin bilincinin ayrıntılandırılması, genç nesillerle buluşmasını sağlamak anlamına gelir. Bir gücün gelecekten korkması, o gücün genç nesillerinin tarihle olan bağının kesilmesi, gerçeği bilmek ve buna izin vermemektir.

 

Takriben  dokuz sene önce kaleme bakış ve ehemmiyeti her geçen gün daha da hissedilen bir konuyu heybemizden çıkararak siz değerli gönül dostlarımıza sunuyorum. Mankurtların ihaneti ve “algı operasyonları” gibi şeytanî ve İsrail zulmünün arşı titrettiği bir demde işin askerî/stratejik kısmı televizyondaki allâmeler(!)bırakıp “yerli olmayı” konu alan bilgilerini aşağıda sunuyorum…

 

Yerli Olmak

 

“İlim, ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsen/ Ya güzel okumaktır” (Yunus Emre)                                                                                         

 

Yerli olmak, millî olmak kavramları, tarif eden şahsın ruh yapısıyla beraber, gönlünden geçenlerin bulunması dua ettiği bir “zümrüdüanka” kuşudur. Bu kabil efsûnî ifadelerin açıklanmasında birinin yerli deliğine, diğerinin burun kıvırdığı dar kalıplara da sıkıştırmak gerekir. Millî olma tasavvurunu da yerli yere kavuşturmalıyız. Yerli ve millî olmak, dışarıdan değil, gözlerin de görmektir, bakabilmektir. O ruhu duymak, o terkibi anlayabilmektir. Bu girizgâhla meseleye dikkat çekmedeki muradım, günümüzdeki olan bitenler ışık tutmaktır.

 

Çocukluk yıllarımızda resmî ideolojinin zorlaması ile ilkokullarda “Yerli Malı Haftası” kutlanır, genç dimağlara, dokumadan beslenmeye kadar kendi üretimimizin yenilendiği kullanım tavsiyesinde bulunulurdu(!). Masum ve çok da millî görünürken bu durum aslında bir göz boyama olduğunu aklımız başımıza devşirilince, ayaklarımız yere basınca öğrenmeye başladı. Zira bütün millî ve yerli diye isimlendirilen kurumlarımız, itikâdî anlayışımız, hatta yediğimiz içtiğimiz, düğünümüz derneğimiz, taziyetlerimizin bile bize yabancı olduğunu fark ettik. İşin gerçeği ve hakikati ise, inancımızın esası yerli ve millî olmak, bu milletin mayanın İslâm olduğunu bilmektir. Bizi millet yapan, İslâm dininin ve dilinin ta kendisidir. Oysa yüzyıldır başka bir dinî anlayışlarla olaylara farklı ve yabancı bir zaviyeden baktığımız -baktırıldığımız- bir kahhar gerçek. Millî olarak adlandırılan birçok varlığın sadece adlarının millî olduğu, karakteristik yapıları ve istikametleri ile bu millete yabancı oldukları acı bir hakikat. Millî eğitim kurumlarından mezun olmuş ve yönetilen müessir olan yetkili zevattan kahhar ekseriyetinin yedileri ile bizim yediklerimiz farklı ülke zamanında toplanmate çok ayrı şeyler yaptığımızı Rahmetli Seyit Ahmet Arvasi (ks) eaten, “Bizdeki aydın ile avam arasında bir kopukluk söz konusu. Aydının (okumuş manasında kullanır) hayal dünyasında ile avamınki farklı. Teper, zeybek oynar.Bizdeki aydın düğününde bade (içki) dağıtır; halkımız ayran dağıtır, şerbet dağıtır.Bizim ahali türküyü, şarkılarımızı, maniyi, ilâhiyi dinleriz.Biz halk olarak Itri'yi, Yunus'u, Karacaoğlan'ı, Reyhâni'yi dinliyoruz;bizdeki aydın ise Şopen'i, Mozart'ı, Betoven'i dinliyoruz. Hülasa aynı ülkelerdeyiz, lakin aynı heyecanı, aynı hisyatı taşımıyoruz…” diyordu. Yine tarihî hakikatlere farklı bakıyoruz, bize tarihimiz diye ezberletilen birer dayatma olduğunu canımız acıyarak, gözlerimiz yaşıyorarak görebiliyoruz. Gün ağarınca ne karanlıklarla imtihan ettiğimizi fark ettik. Okul kitaplarından her alana açık planlı ve titiz bir çalışma yapılmıştır ki, milletimizin önemli bölümü hayatta ve geçmişine bu yalanlar üzerinden bakılmıştır.

 

“Bir sözü, nerede duruyorsak ona göre duyarız. Nasıl bakarsak öyle gör gibi.” (1) İbrahim Tenekeci beyin olarak adlandırılan serlevha değerinde bir tespit. Millî derken, yerli iken ne kastettiğiniz önemli. Niyet okumayla beraberlikle bu ifadelerden neyi aydınlatacağınızı kâğıda dökerken, fiiliyat icra ederken hangi niyeti serdederseniz, naslar da onu görür ve karar verir. Meseleye baktığınız, dışarıdan gördüğünüz kadar yakın mı uzak mı baktığınızda önemli. Meselâ: "Süleymaniye'ye sadece dışarıdan bakarsak cami, türbe, çeşme, hamam, imarethane ve şifahaneden oluşan bir yapılar bütünü görürüz. Mimarî özelliklerimizi çeker. Kubbenin çapı, minarenin boyu, yalnızca, parçaların anlaşılmasının akla gelir. Elbet bu teknik bilgiler de gereklidir. Lakin bizim muradımız, duvarın arkasını görebilir. Olaylara ve uzaktakilere sathı olarak değil, gönülden gözü ile bakmayı bilmemizi istiyoruz. Yıllarca bize hep bakmak istiyoruz. seyrettirmişler, kelimelerin sevimli manaları ile kavga ettirmişler. Kıyama durdurmak/durdurmak için bizi hep kabukla meşgul ettiler.

 

Peki, hücrede ne var? Bizim için Süleymaniye, taşlardan, sütunlardan değil, kayıtlı ve manalardan oluşur. Yunus Emre, Mevlânâ ve Eşrefoğlu Rûmi'den… Kınalızâde, Dâvûd el Kayserî ve Kâtip Çelebi'den… Mekke, Medine ve Kudüs'ten… Üsküp ve Bursa'dan, Göynük ve İznik'ten… Çaldıran, Mohaç ve Preveze'den... Süleymaniye, Müslüman Türk milletinin, elde teri, cesareti, manevî başarısı ve yüksek eldendir. Bu toprakların bereketidir. Süleymaniye, mânânın görünen hâle gelmesidir.” (2)

 

Ayaklarımızın yere basmaması. Kalbimizin de bu topraklara bağlı olması gerekir. İçeriden bakınca neden müstemleke geçerliliği gibi siyasetçilerin istendiğini daha iyi anlarız. Milletin hakikatini karartmaya çalışan aydınların neden desteklendiğini daha kolay görürüz. Yerli ve millî olmak, her dönemde sahip çıkmaktır. Yerli ve millî olmak, tarihin, çakılı bilgi yığını değil, yaşayan değerlerin manzumesinin bilinmesidir; tarihin bilincinin ayrıntılandırılması, genç nesillerle buluşmasını sağlamak anlamına gelir. Bir gücün gelecekten korkması, o gücün genç nesillerinin tarihle olan bağının kesilmesi, gerçeği bilmek ve buna izin vermemektir.

 

Türkiye, bin yıllık siyâsî tarihinin intikamının kalıntılarından yeniden diriliyor, kendine geliyor, yerlileşiyor. Millî olmak, sloganla olmuyor. Yıllar boyunca başka ülkelerin kalkınmışlığının cezbesine kapılıp, yerli ve millî sloganlarla başka kültürlerin gönüllü elçisi olduk. Yerli ve millî olmak, ancak milletin kendi hafızasına yayılması, tarihin normalleşmesi, gücün kendi havzasına yayılması, kısacası yerlileşmesi ile olur. "Yerli ve millî olmak, bir pergel gibi olmaktır. Bir ucuyla yaşadığı topraklara sımsıkı bağlanmak, diğeriyle dünyaya açılmayı başarmaktır. Kendi değerlerini koruyarak dünyayla hemhal olmaktır." (3) Yerli ve millî olmak, sahip olmaktan çıkmaktır. Tarihin çakılı bilgi yığını yoktu, aslında yaşayan değerlerin manzumesi olması ve tarih bilincinin detaylandırılması, genç nesillerle buluşmasının sağlanması. “Tarihine, kristale, imânî kodlarına, ülkelerine, ülkelerine yabancılaşmış nesiller ve kadrolar teşekkül etmişse, bizi biz yapan millî ve mukaddes değerlerine alenen tecavüz edilebiliyorsa, oynatılabiliyor ve milletin bütünlüğüne yönelen faaliyetler pervasızlaşmışsa, bunları sadece sosyal değişmelerin sonuçları olarak yorumlamak mümkün değildir; (Millet-i İbrahim) bikeslerin, ümmetin yetimlerinin umudu olmak ve tağuti sistemlerine karşı koymanın yegâne şartlarının şiarı, bütün meselelerimizi Kur'ân altında ışık, hayat içinde kalarak çözebilmeliyiz, diyor. Derdin dermanını ıraklarda, Kaf dağının ardında aramaktansa gönlümüze, imanımıza danışıp yerli ve millî bir çözüm sunalım.

 

Sonuç olarak hülâsalaşırsa... Önemli toplantılar, sanki gerekiyormuş gibi ile süsleyip puslayıp bir yabancı referans gösterme işi sulandırmamak gerekiyor. Kendimizin sahipleri ve kendimize güvenelim, İnanan gönüllerin şifası Kur'ân ve Rialet-i Nebi'dir. Veselam…

 

-------------------                                                                                       

 

Kaynakça

 

1-İbrahim Tenekeci, 30.09.2015, Yenişafak Gazetesi

 

2-İbrahim Tenekeci, 30.09.2015, Yenişafak Gazetesi     

 

3-Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, 26.09.2015, Türkiye Gazetesi

 

4-S. Ahmet Arvasi, Ülkücü Dünya Görüşü

 

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Sertif PARLAK yazıları

Çok okunanlar