CUMHURİYET DÖNEMİNDE DİN EĞİTİMİ

Osmanlı Devleti'nde uygulanan eğitim sistemi, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kaldırılmış, yerine de yeni kurulan devletin eğitim sistemi konulmuştur.
Yeni eğitim sisteminde, ilköğretim okullarında din dersleri 1924 yılında haftada 2 saat olarak belirlenmiştir. 1926 yılında bu dersler haftada bir saate indirilmiş, 1927'de ise ortaokul ve liselerden kaldırılmıştır. 1933 yılında din dersi, ilkokul müfredatından da çıkarılmış ve yerine, Afet İnan'a yazdırılan "Vatandaş İçin Medeni Bilgiler" kitabı okutulmaya başlanmıştır. 1949-1982 yılları arasında ilköğretim okullarının dördüncü ve beşinci sınıflarında din dersleri seçmeli olarak okutulmuştur. 1982 yılından sonra ise ilköğretim okullarında din dersi zorunlu hale getirilmiştir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatılınca, 1924 yılında 29 İmam hatip okulu 2 bin 258 öğrenciyle öğretime başlamıştır. Ancak 1926 yılında 27 İmam hatip okulu kapatılmış, açık kalan İstanbul ve Kütahya'daki iki okul 278 öğrenciyle eğitime devam etmiştir. 1930 yılında "öğrenci yokluğu" bahanesiyle bu iki okul da kapatılmıştır. 1948 yılında imam ve hatip yetiştirme kursları açılmış, 1951 yılında ise bu kurslar yerini yeniden İmam hatip okullarına bırakmıştır.
1924 yılında açılan İlahiyat Fakültesi 1932 yılında kapatılmıştır. 1933 yılında ise İslam Enstitüsü açılmış, fakat aynı yıl resmi olarak kapatılmıştır. Özetle, Türkiye'de 1932-1948 yılları arasında din eğitimine resmi olmasa da gayriresmi bir yasak getirilmiştir.
Din eğitimi merdiven altına inince, İslam inancına bazı hurafe, fikir ve görüşler kendilerine yer bulmuştur. Tarih boyunca insanların inançlarına müdahale edilememiştir; fakat insanlar kendi hür iradeleriyle dinlerini değiştirmişlerdir. Roma döneminde Hristiyanlar aç aslanların önüne atılmalarına rağmen inançlarından taviz vermemişlerdir. Rusya'da komünist rejim 1917 yılından sonra bütün dinleri yasaklamıştır. Okullarda yeni yetişen nesillere dini inançlar kötü gösterilerek ateist bir nesil yaratmak için büyük bir çaba harcanmıştır. Rusya'da bulunan bütün kilise, havra ve camiler kapatılmasına rağmen Rus vatandaşları gizli olarak inançlarını yerine getirmeye çalışmışlardır. Rusya'da dini vecibelerini yerine getirirken yakalananların bir kısmı kurşuna dizilirken, bir kısmı da Sibirya'ya sürgüne gönderilip ölüme terk edilmiştir. Buna rağmen, Rus vatandaşları ilk fırsatta serbest olarak inançlarını yaşamaya devam etmişlerdir. Medeni ülkelerde, devleti idare eden yöneticiler insanların inancına müdahale etmedikleri gibi, vatandaşın ibadetini rahat yapabilmesi için imkanlar yaratmaya çalışırlar.