“Giyinik çıplaklardır” ifadesi de yine bu tayfayı kudurttu

KIYMETLİ gönül dostları! Bu fakirin yazılarını takip eden sizler bilirsiniz ki, herhangi bir siyâsî partiyi övmek, diğerini zemmetmek gibi bir karakterde değilim (Allah’a sığınırım). Bu ayki mevzuu, bir zihniyetin tarihî serencamının hal-i pürmelâlini arz etmektir.
1 Ağustos 2025 tarihli Cuma namazında camilerde hutbe makamında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tesettür hakkında hazırladığı bir vaaz verildi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı bu cuma hutbesinde, kısa ve şeffaf kıyafetlerin Allah’ın örtünme emrini ihlal ettiği ve “giyinik çıplaklık” olarak tanımlandığı ifadeler bazı kesimlerde laik atak krizine sebep oldu. Hatipler, “Günümüzde giyim sektörü, modacılar ve bazı medya çevreleri, ‘özgürlük’ ve ‘çağdaşlık’ adı altında çıplaklığı özendirmekte, örtünmeyi değersizleştirmektedir. Aile kurumu ve gençliğe kötü örnek oluyor. Normalleştirilmeye çalışılan çıplaklık, cesaret ve özgürlük değil, aile kurumuna yapılan bir saldırıdır… Bizim kanaatimiz odur ki, zarâfet sembolü olan hatunlarımız, moda teröristlerin insafına bırakılmayacak kadar mübarektirler…” diyor.
Diyanet, sadece Kur’ân’ın emrini camideki müminlere tebliğ ediyor
Konumuz devam edelim… Minberdeki hatip hutbeyi irat ederken içimizden büyük bir coşkuyla beraber “Eyvah, gelecek haftanın suni gündemi belli oldu!” demekten de kendimizi alamdık. Zira, laikos cenahın silahşörleri, kalemşörleri, feminist bayanları ve nice yandaşları cepheye koşup “Laiklik bizim kırmızı çizgimizdir…” diye feryâdü figana başladılar.
CHP’nin Aileden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka inkılap savunuculuğu adına yazdıklarıyla “tamamdır” dedirtti. Nazlıaka okunan metin için “Kadınları hedef gösteriyor” demiş. Oysa metinde bir hedef gösterme yoktu. Nazlıaka “Kadınların ne giyeceğine Diyanet karar veremez” demiş. Oysa Diyanet karar vermiyor, sadece Kur’ân’ın emrini camideki müminlere tebliğ ediyor. Zaten işi ve varlık sebebi, şeklen de olsa, bu... Doğru yapıp yapamadığı ve bilhassa özerkliği ayrı mesele (FETÖ’den tamamen temizlenirse)… Ama neticede işi bu. Kahraman(!) Nazlıaka “Bu ülkenin kadınları karanlık dayatma ve Diyanet fetvalarına sığmaz” demiş. Bununla bu ülkenin hangi dine mensup kadınlarını kastediyor? Kur’ân’ın tesettür emrine “karanlık dayatma” diyecek olan hanımlara şahsen ya da partisi CHP adına sahip çıkmaya mı çalışıyor? Açık saçıklık meraklısı mıdır? Ahlâk marjı x-larç mıdır? Nazlıaka, “Diyanet kadınların yaşam tarzına saldırıyor. Giydiğimiz kıyafet, bedenimiz, tercihlerimiz, hayatımız bize ait. Laiklik kırmızı çizgimizdir. Kadınlar ne Diyanet’e ne iktidara sığar” da demiş. Müminlere camide Kur’ân’ın ayetlerini hatırlatmanın neresi açık saçık, giyinen kadınların yaşam tarzına nerede bir “saldırı” var ve bunun laiklikle ilgisi nedir, anlamadık. “Kadınlar Diyanet’e veya iktidara sığmaz” ne demektir, bilemedik. “Genel Başkanım Özgür Özel de bu çıkışımı desteklemek zorunda kalsın” mı demek istiyor? Ya da eski CHP’nin tek parti olarak ülkeyi cebren yönettiği dönemdeki gibi tesettür lehinde nasihat edemeyen bir Diyanet mi özlüyorlar? İsterseniz, biraz kırklı yıllara, Milli Şefli döneme bakalım…
CHP milletle bütünleşemiyor, inkılâpçı Halk Fırkası’nı hafızalarda canlandırıyor
“Vesikalar konuşuyor, CHP’nin din ve laiklik anlayışı: Bütçe müzakereleri esnasında CHP’nin temelli Genel Başkanı İsmet Paşa, din hakkında uzun bir nutuk çekmiş ve hulâsaten, ‘Biz dinsiz değiliz, biz laikiz’ demiştir. Önümüzdeki umumî seçimlerde din faktörünün oynayacağı önemli rolü düşünen pîr-i siyasî’nin, şimdidin (metnin orijinalindeki ifadelere sadık kaldık SP) bu mes’eleyi kurcalaması, aslında hiç de lehine olmayacaktır. Netekim onun bu gayrı samimî beyanatı bizi eski defterleri karıştırmağa sevketti. Aşağıda CHP’nin din anlayışını aksettiren bir vesikanın sûretini bulacaksınız. Evet, CHP laiktir. Ama bu laiklik, hürriyete ve insan haklarına değer veren demokrat batı âleminin anladığı mânada değil, fakat materyalist ve totaliter rejimlerde tatbik edilen ‘o biçim’ bir laikliktir. Devamında: ‘CHP Büyük Kurultayı’nın 10 Mayıs 1946 Olağanüstü Toplantısı’na Sunulan CHP Müstakil Grubu Raporu ve ekleri No: 33, Sahife: 2. CHP Müstakil Grubu Başkan Vekilliği’ne Din İşleri Reisliği işleri 17.IV.1945 Diyanet İşleri Reisliği’ne ait mütalaalar üç kısımda toplanabilir: A) Arkadaşlardan bir kısmı: 1. Dünya işlerini din işlerinden tamamiyle ayırmış olan bir rejimde Diyanet İşleri Reisliği gibi bir teşkilâtın yer almaması… 2. Kur’ân ve din tatbikatının öz Türkçe olarak tanzim ve tertibi… 3. İbadet yerleri Türk’ün geleneğine uygun bir tarzda konularak Halkevlerinin ibadet yeri, ibadet yerinin de Halkevine benzer bir şekle ifrağı… 4. Ruhbanlığın icabatı olan her şeyin silinmesi ve ezcümle sarık, cübbe ve din tatbikatında kullanılan her nevi kıyafetin ilgası… 5. İbadet usul ve zamanlarının tanzimi… 6. Diyanet İşleri Reisliği yerine dil kurumuna benzer bir teşkilât ikame edilerek din teşkilâtının Devlet bünyesinden çıkarılarak millete maledilmesi mütalâasında bulunmuşlardır.’” (*)
Unutmadan bu kadar gürültü arasında gözden kaçmayan epey taraftar bulan bir bayanın feryadını da göz ardı etmeyelim.
28 Şubat mağduru başörtülü feminist akademisyen Berrin Sönmez, okunan metindeki “Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda, hele hele kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmak asgarî ahlâk kurallarına bile meydan okumaktır” cümlesini -bizce nahak yere ve içindeki öfkeyi kusarak- şöyle yorumladı: “Hutbedeki ‘kurumsal yapılar’ ifadesi geçmişteki başörtü yasağının rövanşı için bir başörtü dayatmasının kadınlara yükleneceğini düşündürüyor.” Ve şu “hazırlanmış” tepkiyi vererek başörtüsünü çıkaracağını duyurdu: “Eğer bir gün bu ülkede başörtü zorunlu tutulacak olursa o gün başımı açarım, dedim. …Başörtüsü zorunluluğu getirilmesi ihtimaline karşı şimdiden başımı açıyorum.”
Uzuvları belli edecek şekilde dar elbise giyenler Allah Rasûlü (sav)’in ifadesiyle, “Giyinik çıplaklardır” ifadesi de yine bu tayfayı kudurttu. Hatta feminist başörtülü yazar Berrin Sönmez teyze (bu ifade, teyzelere hürmetsizlik olarak addedilmesin, maalesef sosyal medya lügatı olmuş SP), bu hutbeye tepki olarak başını açtı. Sanki çok umurumuzda da… Hatta sosyal medyada Berrin teyzeyi (sosyal medyadaki adı), “Diyanet bu hafta zina ile ilgili hutbe hazırlayacak. Sakın şeytana uyup da diyanete tepki olarak zina yapayım deme teyzeciğim(!)” diye uyaranlar bile oldu. Baş örtüsü sadece başını örtmek için süs değil, Allah Teâlâ’nın emri olduğu için mübarektir, “Ona şuna kızdım, çıkarıyorum” demek, maazallah sonu…
Kıssadan hisse… Cumhuriyet Halk Partisi zaten bu tür menfi refleksler sebebiyle milletle bütünleşemiyor, inkılâpçı Halk Fırkası’nı hafızalarda canlandırıyor.
Ruhunda, affedersiniz, domuzluk olmayan hiçbir namuslu kişinin karşı çıkmayacağı sözler
Âmiyane tabirle hutbeler- çok vatandaştan duyduğumuz- CHP ve türevlerini çıldırtıyor. Peki olup biten nedir, bunca itirazın sebebi ne ola ki?
El cevap: Tarihî süreç içerisinde, eski Türkiye’de laik sistemin çizdiği sınırlar dışına çıkamayan, suya sabuna dokunmayan konuları hutbe konusu seçen Diyanet, yeni Türkiye’de gömlek değiştirip İslâm’ın temel konularını gündeme getirince, âdeta bu “Bir parti olmayıp, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesi ve din düşmanlığının kalıcı ve kurumsal hâli” olan CHP ve türevleri, itiraz seslerini yükseltmeye başladı. Meselâ daha önce zina ile ilgili hutbede, “Akıllı telefonlar, dijital araçlar ve medya aracılığıyla evlerimize ve ceplerimize kadar giren gayr-i meşru görüntüler, zinaya giden yolları kolaylaştırmaktadır. İslâmî ve insanî değerleri hiçe sayan müstehcen reklâmlar, sanat adı altında yapılan gayr-i ahlâkî tiyatro, sinema ve dizi filmler, zinayı meşru göstermeye çalışmaktadır. Dijital mecralarda yaygınlaşan, evlilik müessesesini istismar eden sohbet ve evlilik siteleri, gençleri evlilikten uzaklaştırmakta, zinaya sürüklemektedir. Dostluk ve dertleşme gibi düşüncelerle başlayan kadın erkek arkadaşlıkları kişileri zina batağına çekmektedir. Hâsılı göz, harama baka baka, kulak, günahı dinleye dinleye, dil, kötülüğü konuşa konuşa zinaya alışmakta, sonrasında bu çirkin fiili işlemek sıradan hâle gelmektedir” denmişti. Ruhunda, affedersiniz, domuzluk olmayan hiçbir namuslu kişinin karşı çıkmayacağı bu sözlere CHP ve türevleri karşı çıktı. Hayâ ile ilgili hutbede, “Kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler giyilmesi, nerede ve hangi amaçla olursa olsun Allah’ın örtünme emrini ihlaldir, haramdır. Uzuvları belli edecek şekilde dar elbise giyenler Allah Rasûlü (sav)’in ifadesiyle, ‘Giyinik çıplaklardır’” ifadesi de yine bu tayfayı kudurttu.
“Efendiler! Camilerde okunan hutbeler, Müslümanlara hitap ediyor. Sizin böyle bir derdiniz yok ki, niye üstünüze alınıyorsunuz? Hayır, duramıyorlar, İslâm’ın ‘İ’sine bile bunların tahammülü yoktur. Bu alışkanlıklarından dolayı cibilliyeti bozuk bu tayfa, İslâm’ın herhangi bir değeri kamusal alanda dile getirilse itiraz seslerini yükseltmektedirler.
Geçtiğimiz ramazanda İstanbul Esenyurt’ta bir ortaokulun müzik öğretmeni çocuklara ‘Ramazan geldi, Ramazan’ ilahisini söyletmişti. İstanbul Valisi Davut Gül de bu güzel tabloyu ‘Bizim çocuklar’ ifadeleri ile paylaşmıştı. Gül’ün bu paylaşımı her zamanki gibi yine CHP’de rahatsızlığa neden olmuştu. Cumhuriyet gazetesine konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş, Vali Gül’ün çocukları ayrıştırdığını iddia ederek, ‘Laik bir ülkede, laik bir eğitim sisteminde çocuklarımızın herhangi bir dinî vecibeyi gerçekleştirmeleri ya da gerçekleştirmemeleri yönünde zorlanmaları, baskı altına alınmaları kanunlarımıza ve anayasamıza aykırıdır’ diye buyurmuş. Breh breh breh… Ne kelam etmiş ama! Laiklik denen ‘ilkesel putları’ nemenem şeyse ‘Ramazan geldi, Ramazan” ilâhisi karşısında tuz-buz olup eriyor. Şu sahte ilahların sultasından bir kurtulup hakiki İlâh’a yönelin de sağlam bir kulpa yapışmış olun bari. Kızmayın arkadaşlar, adı üstünde, CHP bu! Bunlardan başka ne beklenir? Cibilliyetlerinin gereğini yapıyorlar. Hak-bâtıl mücadelesi devam ettiği sürece bunlar olacak. Şayet bu çocuklar, ‘Ramazan geldi, Ramazan’ ilahisi yerine, ‘On yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan’ diye başlayan Onuncu Yıl Marşı’nı söylemiş olsalardı zevkten dört köşe olurlardı.” (**)
İslâm düşmanlığı, belli bir ekolün mensuplarının genlerine kadar işlerse, artık o, onlarda karakter hâline geliyor. Tedavisi ve telafisi çok zor olan müzmin bir hastalık hâlinde varlığını sürdürüyor. Selanik’te peydahlanan İttihat ve Terakki hareketinin kuruluş amacı, Osmanlının sonunu getirmek ve başta Hilafet olmak üzere ne kadar İslâmî değer ve kurum varsa hepsini sosyal ve siyâsî hayattan söküp atmaktır. Kısaca İslâm’ı düşman ilan edip ona savaş açmaktır. Kendi değerlerine düşman, düşmanın değerlerine hayran bir nesil yetiştirmektir. Bunlar merhum Abdülhamit Han’ı tahttan indirerek emellerinin en önemlilerini gerçekleştirmişlerdi. İslâm düşmanlığı ve değerleriyle savaş süreci hızla işletilmiş ve Cumhuriyet döneminde bu görevi CHP devam ettirmiştir. Çünkü CHP, bir İttihat ve Terakki artığıdır ve onun amansız takipçisidir. Dolayısıyla CHP’nin iktidar olması, Bizans’ın iktidara gelmesi demektir. Müslüman olmak zorunda değilsiniz. Allah da “İlla Müslüman olun” diye zorlamıyor. Rabbimiz, “Şüphesiz biz ona/insana doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör.” (İnsan, 3.) ve “De ki: Hak, Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 29) buyurmak suretiyle herkesi tercihlerinde serbest bırakmıştır.
Din, bir “hayat” tarzıdır. Kâfirlik de bir dindir, bir hayat tarzıdır. Bakın Kâfirûn suresinde bu durum nasıl dile getiriliyor?
“De ki: Ey Kâfirler! Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz… Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” (Kâfirûn, 1-6).
Görüldüğü gibi “Ey Kâfirler!” diye başlayıp sizin bu “kâfirlik dininiz” size, bizim “Müslümanlık dinimiz” de bize demek suretiyle sizin seçtiğiniz hayat ve inanç tarzınızı -bâtıl da olsa- Allah din olarak kabul ediyor.
O zaman bu seçiminizden dolayı komplekse girmeden alnınız açık ve yüzünüz ak olarak kendinizi ifade edin… Vesselâm…
-----------------------
DİPNOT
(*)İsmail Kara, Türkiye’de Dinî Hayat Arşivi, 2 Haziran1965, Yeni İstiklal Gazetesi Sayı: 199, Sayfa 6
(**)Musap Seyithan, Doğru Haber61TV (Facebook sayfasından)