TANRI GİBİ HİSSETMEK
 
						Okuduğum romanlar, dinlediğim sesli hikayeler ve radyo tiyatrolarının etkisi ile deneme amaçlıda olsa bende bir şeyler yazmaya başladım. Belki de dinlediğim bir radyo tiyatrosunun, sesli hikâyenin, kulağımda günlerce çınlayan sesiyle. O anlar sıradan görünüyordu ama içinde çok derin bir kıvılcım taşıyormuş meğer. Sonra bir baktım ki beş, on, yirmi hikâye yazmışım. Yazdıkça rahatlıyor, yazdıkça başka bir ben oluyorum.
Ve o başka ben... Kendimi yeni bir dünya kurarken buluyorum. Gerçek hayatta asla müdahale edemeyeceğim olaylara, hikâyeler aracılığıyla yön verebiliyorum.
Yazdığım hikayelerde insanları genç yaşlarında öldürüyor ya da uzun süre yaşamalarını sağlıyor, bazen onlara ölümsüzlük bahşediyorum. Seven gençleri mutlu bir beraberlikle birleştiriyor ya da acı bir sonla birbirlerinden ayırıyorum. Platonik aşıklara aşklarını itiraf ettiriyor ya da aşk acısı ile ömürlerinin sonuna kadar yaşatıyorum. Her yaştan sevenleri birleştiriyor, bazılarını bir daha kavuşamayacakları şekilde ayırıyorum. Bir cümleyle gönül itirafı yaptırıyor, başka bir paragrafta yıllarca suskunluğa mahkûm ediyorum.
Birini acıların tam ortasında bırakıyor, diğerini gökyüzüne en yakın hayale taşıyorum.
İnsanları zengin ediyor ya da fakir bir hayat sürmelerini istiyorum. Kimi köylüyü köyünden ayırıp şehire gönderiyor, kimisini şehirden alıp yıllar boyu hasretini çektiği köyüne kavuşturuyorum. Şehirleri kalabalık, çekilmez bir hale getiriyor veya sessiz sakin bir şehire dönüştürüyorum. İnsanları birbiri ile dostluk içerisinde yaşatıyorum ya da sonu gelmez kavgalarla günlerini geçirtiyorum. Kendimce yemyeşil doğası, şırıl şırıl akan derelerle, masmavi pırıl pırıl gökyüzü, sıcacık güneşi ile bir doğa yaratıyorum olmazsa çöllerde, kurak bir ovada yaşayan insanların hayatına değiniyorum. Kendimce gökdelenler dikiyor, tertemiz sokaklar bu sokaklarda mutlu insanlar yaşatıyorum. Bazen de yıkılan binalar, okullar, fabrikalar içerisinde yıkılan insanlıklarla bitmek bilmez savaşlar çıkartıyor, insanları acımasızca öldürüyorum. İçerisinde bulunduğum duygu ortamı içerisinde barış içerisinde mutlu insanların yaşadığı ülkeleri kuruyorum.
Garip ama güçlü bir duygu bu. Yazarken adeta insanların kaderleriyle oynuyorum. Kimi zaman fakir bir ailenin bir odalı evinde geçen sevinç dolu sofraları, kimi zaman zengin ama yapayalnız insanların gürültüsüz çığlıklarını anlatıyorum. Şehirler inşa ediyor, onların kalabalığını çocuklara dar ediyor, onlara oyun oynayacak bir oyun alanı, park bırakmıyorum. Bazen de o şehirleri, terk edilmiş sokakları, çatlak duvarları, kapanmış kepenkleriyle geçmişe gömüyor eski günlerin güzelliğini hatırlamalarını sağlıyorum.
Bir seferinde, küçük bir köyde geçen bir hikâyemde, yaşlı bir çiftçiyi torununa kavuşturuyorum. Gerçekte belki de birbirlerinden habersizlerdi. Ama ben onları buluşturuyorum. Bir hikâyede, çocukluğundan beri şehre hasret bir genç kızı veya kadını, trenin camından geride kalan köyünün tepelerine bakarken ağlatmadan geçiremiyorum. Yazmak, ne yazacağını düşünmek benim için sadece kelimeleri bir araya getirmek değildi. O kelimelerle içimdeki yaraları da sarıyor, geçmişimle yüzleşiyor, hayal ettiklerimi yaşatıyorum.
Ve evet, bütün bunları yaparken... Kendimi bazen bir tanrı gibi hissediyorum. Bilgisayar ekranında bir hayat kuruyor, karakterlerime kader biçiyorum. Seçme şansı vermiyor, onları yaşatıyor ya da öldürüyorum. Ama bunu yaparken içimde hep bir vicdan sesi vardı. Acı çeken bir karaktere gün doğdururken bile, gerçek hayattaki insanların gözlerini düşünmeden edemiyorum.
Gerçek dünya öyle değildi. Ne yazık ki burada fakirliği, savaşı, hastalıkları ve sevgisizliği yazmakla silemiyorum. Yazmakla barış getiremiyorum. Keşke getirebilseydim... Keşke gerçek dünyada da bir karakterin yüzünü güldürmek kadar kolay olsaydı bir çocuğun gözünü yaşsız kılmak.
Ama bazen düşünüyorum: Eğer acılar olmasa, mutluluklar bu kadar değerli olur muydu? Gölge olmadan ışık bu kadar parlayabilir miydi? Yine de isterdim... Herkesin huzurlu bir hayatı olsun, sınırlar birer harita çizgisi olmaktan öteye geçmesin, insanlar birbirini tanımadan da sevebilsin isterdim.
Ve ben… Klavyemle, hayalimle… Belki sadece birkaç kişiye ulaşarak da olsa bu hayal dünyasını paylaşmaya devam ediyorum. Belki bir okuyucu, yazdığım bir cümlede kendi hayalini bulur. Belki biri, kendi kaderini değiştirecek gücü bir hikâyede keşfeder.
Yine de insanların birlik ve beraberlik içerisinde mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yaşamalarını sağlamak istiyorum.
O yüzden yazıyorum. Çünkü yazmak, tanrı gibi hissetmek değil sadece…
Bazen insan gibi hissetmenin en derin, en duygusal, en dürüst yolu.

 
						




































